0.4

1.1K 199 107
                                    

7 yıl önce,

Güneş doğmadan ise başlamıştım.

Büyük tarlalarımız, çok sayıda ağaçlarımız yoktu belki ama karnımızı doyurmaya, rahat bir hayat sürmemize yetiyordu.

Evin tek kızıydım, dört erkek kardeşim vardı. Bende tıpkı onlar ve diğer erkekler gibi tarlalarla uğraşıyordum.

Elma topluyor, kardeşlerimin pazarda satmaları için paketliyordum.

Doldurduğum bir diğer çuvalı bağlayarak at arabasına koymak için sırtıma aldım.

İlk başladığım zamanlar taşımaya gücüm yetmiyordu. Ama zamanla kaslarım gelişmiş, bana yardımcı olmaya başlamıştı.

Hızlı olmaya çalışırken bana doğru koşan ağabeyim telaşla beni durdurdu. Öyle hızlı geliyordu ki beni ezip geçmesinden korkmuştum.

Taşıdığım çuval düşerek elmaların dökülmesine neden olduğunda kaşlarımı çatarak ona döndüm.

"Bunlar için kaç saat uğraştım ben, senin haberin var mı?"

Babam çok konuştuğu için dilini kesmiş gibi ağzını açmadı. Tek parmağını dudağına götürüp beni ağaçların olduğu yere çekmeye başladı.

Oyun oynadığını sanıyordum ve bu beni daha da sinirlendiriyordu. Elimi ondan kurtararak bağırmaya başladım.

O kadar uzun süredir çalışıyordum ki dizlerim beni taşımaz olmuştu. Bir de onun şaklabanlıklarıyla uğraşacak değildim.

Tekrar ağzımı açtığımda korkuyla bana döndü. Eliyle ağzımı kapatarak beni kucağına aldı.

Konuşmuyordu, neler olduğu hakkında bile konuşmuyordu.

Endişeyle sadece söyleyeceği zamanı beklemeye başladım. Ağzım kapalı olsa da gözlerimle etrafı inceliyordum.

Her şey gayet normal gözüküyordu.

Tarlanın ortalarına geldiğimizde beni indirdi. Nefes nefese yere oturduğunda bakışlarımı ona kenetledim.

Artık konuşması ve neler olduğunu anlatması gerekiyordu.

Elinden yüzüme bulaşan toprakları silkeledim. Sonra üzerimi ve saçlarımı...

Tam o sırada kulaklarımı çınlatan sesi duydum.

Babam durmam gerektiğini bağırarak bana doğru koşuyordu.

Zaten durduğumu söyleyerek ona döndüm. Ama dönüşüm tıpkı sesim gibi rahat değildi.

Hareketim sırasında omzumdan darbe yemiştim. Onca çığlık bir anda kesilmiş, kulaklarım duymaz olmuştu.

Endişeyle babama bakmıştım. Sonraysa kanlar içinde kalmış koluma.

İşte o zaman korkmaya başlamıştım. Öyle korkuyordum ki gücümle kardeşlerime hava attığım vücudum titremeye başlamış, kendini yere atmıştı.

Askerlerden biri yanıma gelerek okun ucunu kırmış, etrafını sararak baskı uygulamaya başlamıştı.

Hemen onun arkasında duran komutanlar ise sert yüz ifadeleri ile beni inceliyordu.

Babama dönerek "Ancak ölüler kralına karşı gelebilir." dedi. Silahını sırtına takarak arkasını döndü.

"Sağlığından emin olduktan sonra onu orduya getirin, epey geç kaldı zaten."

Babamı sakinleştirmeye çalışan kardeşlerim ve beni iyileştirmekle öldürmek arasında kalmış askerler toplanırken görüntümün bulanıklaştığını hissettim.

Ağlamıyordum, uzun yıllardan beri de ağlamazdım zaten.

Orduya katılmamıştım çünkü savaşta ölen annemin cesedine neler olduğunu görmüştüm. Komutanların onu nasıl karşıladığını da görmüştüm.

Yıllarca erkek çocuğu gibi saklanmış, tarlada Elma toplamıştım.

Ama belli ki hiçbir şey kralın gözünden kaçmıyordu.

Annemin sahip olduğu kader beni de kendine sürüklüyordu.

Görüş alanım iyice kararıp kolumdaki acıyı hissetmemeye başladım.

Arada at arabasının taşlara çarpan sesini duyuyordum. Gerisi boş.



MUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin