1.9

1.2K 153 77
                                    

Michael Clifford.

Yerime biraz daha sinip, kafenin şeffaf duvarından yoldan geçenleri seyrettim. Dan onlardan biri olabilirdi, ama şimdiden yarım saat geç kalmıştı. Gelmeyecek miydi? Aklımdan beni ektiği düşüncesini atmaya çalışıyordum ama tek yaptığım her geçen saniye buna biraz daha inanmaktı. Dün gece konuşmuştuk, her şey güzeldi. Geleceğini söylemişti ve sözüne sonuna kadar inanıyordum.

Hala wattpadden bir konuşma olmamıştı. Bana mesaj atma zahmetine bile girmemişti. Clifford olan Michael'la takıldığı için içten ve yakın arkadaşı olan Michael'ı satıyordu. Bu hiç adil değildi.

Elimi doladığım çay fincanındaki parmaklarımı sıkılaştırdım. Derin nefesler alıp Dan'in gelmesini ummaktan başka bir çarem yok gibi görünüyordu. Sonra, kötü bir düşünce beynimin içine sızdı ve hiç istemediğim etkiler bıraktı. Dün ona Dan demiştim. Anlamış olabilir miydi?

Elimdekilere bakarsak, bizim çocukların ona olan garip davranışları vardı. Sonra, wattpaddeki iconumun kendi resmim olması ve ismimin de Mike olması. Ona Avusturalya'da yaşadığımı söylemiştim ve hakkımdaki her şeyi biliyordu- yani internet sitelerinden bulunabilinecek türden. Kolayca karşılaştırma yapabilirdi. Son olarak telefonumdaki wattpad uygulamasını görmüştü ve ah, bir de ona Dan demiştim. O da oysa wattpadde Dan ismini kullanıyordu.

O an anladım. Gerizekalı ben, gözümün önünde olan şeyi yeni farkediyordum. Ben nasıl Mike'ı kullanıyorsam, o da Dan'i kullanabilirdi. Ama Nita ne Dan arasında bir ilişki yoktu. İkinci adı da olabilirdi.

Ama bu sadece sorunlarımın birinin cevabıydı. Hala ona ne cevap vereceğimi kararlaştıramamıştım. Belki de gelmemesi en iyisiydi, böylece ona açıklama yapmak zorunda kalmazdım.

Düşüncelerim kafenin kapısının gıcırtısıyla son buldu. İçeri süzülen beden, nefesimin düzensizleşmesine ve kalp atışlarımın hızının artmasına neden oldu.

Şirin bakışlarının hedefi olduğunda, bana çok kıskandığım bir gülümseme gönderdi ve masaya doğru ilerlemeye başladı. Titrek bir nefes alıp küçük adımlarla gittikçe daha da yaklaşmasını izledim.

"Selam." dedi gergince önümde dikilip. Ürkek bakışları üzerimde dolaştığında kalkmam gerektiğini anladım. Hızla kalkarak ona baktım ama ne yapacağımı bilmiyordum.

Üzerini süzdüm. Şirin eteği ve üzerindeki bol bluzuyla konser gününden tamamen farklı görünüyordu. Dudağında pembe bir ruj vardı ve ayağında botları. O kadar tatlıydı ki, ona hemen orada sarılıp öpmemek için büyük bir çaba sarfetmem gerekti.

Sandalyeyi çekip oturduğunda hızla bende oturup ona baktım. "Ne içersin?"

"Uh," gözü çay içtiğim fincanda oyalandı. "Limonata?" başımı sallayıp yanımıza gelen garsona limonata siparişi verdim. Ona döndüğümde gergince dudağını dişliyordu.

"Açıklama bekliyorsun?" dedim garson bizi duyamayacak kadar uzaklaştığında. İirice açılmış gözlerini bana dikti ve belli belirsiz başını salladı.

Kelimeler ben daha komut veremeden ağzımdan dökülmeye başladı.

"Bak, sana saçma gelebilir. Hatta inanmayabilirsin ama..." kendimi durdurup nefes almaya çalıştım ama başarısızdım. Terleyen ellerimi masadan çekip kotuma sildim. Birkaç dakika sessiz kaldığımda Dan konuşmaya başladı.

"Michael, devam edecek misin?" dediğinde kafamı kaldırıp meraktan buruşmuş suratına baktım. Başımı iki yana salladım ama eş zamanlı olarak elim telefonuma gitti.

Ona söylemeye cesaretim yoktu, ama ona gösterebilirdim.

Bana kaşlarını kaldırarak bakarken telefon kilidini açtım ve turuncu uygulamanın olduğu sayfaya geldim. Ona uzatırken elim titiryordu. Dan de benden farksız değildi.

"Aç, bak." dediğimde havalanan kaşları çatıldı. "Wattpade." dedim titreyerek.

Az önce dönüşü olmayan bir şey yapmıştım.

İnce parmakları zarif hareketlerle uygulamayı açarken nefesimi tuttum. Kaşları daha da çatılırken elini sürerek incelemeye başladı. Kütüphaneye baktığını anladım.

"Eğer, mesaj kısmını açarsan.." dediğimde bakışları hızla bana çevrildi. Adeta ciddi bakışlarının altında ezilmiştim. "Sonuca daha çok ulaşırsın."

Başını salladı ama o sırada gözü kütüphanede bir şeye takıldı. "Bu benim.."

"Hikayen." bakışları artık saçlarımla aynı renkte olan suratıma kaydı ama çabucak ekrana geri döndü.

Sağa sola hareket eden başparmağından mesajları açtığını görebiliyordum. Gözleri mesajlar bölümündeki tek olan konuşmaya takıldı. Adını okuduğunda ağzı dehşetle açıldı.

Parmakları tekrar yukarı doğru haraket etmeye başladığında mesajları okumaya başlasdığını anladım.

Gözleri her kendisine ait olduğunu farkettiği mesajda irileşiyor, sinrimek iin gözlerini kırpıştrıyordu. Bu kadarının yeterli olduğunu düşündüğünde teleffonu kilitledi ve telefonu masanın ortasına bıraktı. Gözleri boş boş önümde duran fincana dikilmişti.

"Yani sen-"

"Mike, evet."

"Bunca zamandır-"

"Benle konuşuyordun."

"Konserde-"

"O yüzden garip davrandık.

Onun konuşmasını izin vermeyince sinirli gözleri bana döndü. Dolan gözlerime ve alnımdan akan tere bakınca barşz bir şekilde yumuşadı. Tam bir umut var diye düşünürken tek yaptığı masadan kalkıp koşar adımlarla kafeden çıkmaktı.

secret reader | cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin