Merhaba çok uzun zaman oldu bölüm yazmayalı buralara uğramayalı ama ufaktan bir dönüş yapmak istedim size :)
Bu bölüm bir erkek yüzünden bedeni toprak altında yatan tüm kadınlar adına.
Keyifli okumalar;
Zaman. Hayatın akışına ayak uyduramayan yelkovan omuzlarındaki yükle gittikçe ufalıyordu. Omuzlarına binmiş zaman ağırlığını verdikçe hareket edemez oluyordu. Hepimiz birer yelkovandık aslında omuzlarımızda taşıdığımız zamanın yükünü biliyor ona ayak uydurmaya çalıştıkta yavaş yavaş kendimiz olmaktan çıkıyorduk, zehrini saldığı vücudumuz bunu anlamıyor hareket ettikçe zehrin damarlarımızda çağladığını hissetmiyorduk.
Zaman akıyordu, bir kalemin kağıdı kolayca çizdiği gibi, bir dalganın kıyıyı dövdüğü gibi akıyordu. Tutmak imkansızdı, ayak uydurmak ise bir hayli zordu. Gözlerim saatin üstüne sabitlenmiş akıp giden yelkovanı izliyordu, zamanın yükü yeşil irislerimden içeri tırmanarak tüm vücuduma akmış gibi hissettim. Damarlarımdaki kan çekiliyor zamanın geçmesi için ona izin veriyordu, zaman ona ayrılan yeri biliyormuş gibi hızla sırtımdaki yaraya ulaştığında hırçınlığını kaybetmiş kükreyen bir aslandan miyavlayan bir kediye dönüşmüştü.
Geçmiyordu. Zaman ona işlemiyor açılan her yara yaşadığım onca kötü anın izleri oraya kazınmış gibi duruyordu, zamanın sırtımdaki morluklara bakarken gözlerinin dolduğunu hissettim. Benim için duracak mıydı veya daha mı hızlı akacaktı bunu kendisi de bilmiyordu.
Benim tercihim, durması yönündeydi.
Bakışlarımı saatin üstünden ayırarak etrafta gezdirdim işten çıkmama yarım saat kalmıştı içimde huzursuz bir öfke vardı, hırçınlığını etrafa saçmak karşımdaki herkesi yakıp yıkmak istiyordu. Müge Hanımın bugün olmaması biraz da olsa işime gelmişti onun asık suratını çekmek beni bir hayli zorluyordu, akşamın bu saatlerinde biraz kalabalık olan pastane bugün boştu. Sessizdi. Gözlerimi kapatıp sessizliği yudumlarken kapının açılma sesini işitti kulaklarım.
"Evra" sesin geldiği tarafa kafamı çevirdiğimde Alkim hocanın bana gülümsediğini gördüm. Siyah saçları kırlaşmaya başllamış gözlerinin etrafı hafif kırışmış orta yaşlı bir adamdı, onu görmeyeli birkaç ay olmuştu lakin son zamanlarda beyaz saçları çoğalmış kırışıklıkları artmış gibiydi. Zaman onun için hızlı akıyordu demek.
Sesindeki mahcubiyetin nedenini çok iyi biliyordum. "Hoşgeldiniz." Dedim düz bir sesle. Gözlerindeki kırılmayı gördüğümde sesimdeki uzaklığı anlamış olduğunu fark ettim. Bana istemediğim bir şeyi yaptırmıştı hemde benim için bu zamana kadar yaptıklarını öne sunarak, ona hem kırılmış hem de kızmıştım.
"Biraz konuşalım mı kızım?" Sesindeki şefkat ruhumu okşadı. Bana kızım demesini seviyordum babamın demediği ruhumun her zaman aç olduğu o kelimeyi duymayı seviyordum.
"Tabii hocam, konuşalım." dedim başımı yana yatırarak ses tonumdaki sertliğin hafif kırıldığını hisseden Alkim Bey bana gülümseyerek ufak masalardan birine geçti, arkasından en sevdiği kahvesini yapıp ben de masaya geçtim. Söze nerden başlayacağını bilemiyor gibiydi, bu durumla ilk defa karşılaşıyordum her zaman kendinden emin bir adamdı o.
"Biliyorum senin için birine ders vermek çok zor," yutkunarak ellerini masanın üstünde birleştirdi buğday teninin üstünde ufak ter damlacıkları parlar gibi oldu. "Senden böyle bir şey istemek inan benim için de çok zordu ama bilmediğin şeyler var Evra." Bakışlarım merakla gözlerine dikilirken kaşlarımın çatıldığını hissettim.