27.Bölüm:Yüzleşme
"Biz..."Nefesimin yettiğince yaşadığım bu ömür, bana kimi zaman acı, kimi zamanda hüzün vaad etmişti. Her birine kucak açmış onları ruhuma misafir bellemiştim. Mutsuzluğun getirdiği yalnızlık beni içinden çıkılması çok zor olan bir umutsuzluğa hapsetmiş, hapsolduğum bu umutsuzluk beni bir mum misali erimeye mahkum kılmıştı. Kendimden kaybettiklerim öylesine amansızca olmuştu ki şaşırmaya veyahutta beklemeye,anlamaya zaman yoktu.
her şey aniden yağan yağmur damlalarının yüzüme değiş hızı gibiydi...
sonra yalnızlığıma ortak ettiğim insanları anlama arzusu ve kendimi kaybetme isteği baş gösterdi. O kadar güzel bir baş kaldırıştı ki bu kelimelerim tükenir,anlatmaya gücüm yetmez.
pes etmek istediğim anlar tabii ki olmuştu. Fakat o anlarda bile başarabileceğime inanıyor,istek ve hevesle çalışmaya devam ediyordum. Amacım her zaman başarmaktı. daha iyi olmalıydım. Her zaman en iyisini yapmalı ve daha iyisi olmalıydım. Öylede oldu.
Sonra başarı uğruna sevmediğim hiçbir şey hissetmediğim bir adamı sırf manipüle etmek için öptüm. Yaptığımdan pişmanlık duymuyordum. Fakat o adam her ne yaparsam yapayım durmayacaktı. Öte yandan sevdiğim,uğruna kendimi bile feda edebileceğim adama sarılmayı bile çok görmüştüm. Ona kendini değersiz hissettirmiş,yok saymıştım.
Her zaman David'ın aşkının gerçek olduğuna inanmıştım. Diğerleri gibi değildi. Beni kırmıyor,yaralamıyor,beni ben olduğum için seviyor demiştim. Gökyüzü'nün aşkını ise hiçbir zaman gerçek bulmamış,sahte olduğunu,oyun olduğunu düşünmüştüm.
Hatalar yapmış,hayatım boyunca hiç duymadığım kadar pişmanlık duymuştum. Bazı şeyleri biraz geç anlasam da sonunda at gözlüklerimi çıkarmış,her şeyi çözümlemiştim.
Ben Lilya Bade Akıncı ,Gökyüzü Soral'ı seviyor,onu hayatımda istiyordum.
Ben Lilya Bade Akıncı affetmenin de hayatımda yeri olduğunu biliyor ve babamı affediyordum.
Ben Lilya Bade Akıncı, David dediğim adama artık inanmıyor,çaresiz kalması için savaşmak istiyordum.
Ben Lilya Bade Akıncı hayatımda duygularada yer verip,yaşamımda her saniye aradığım mutluluğu artık tatmak istiyordum.Ve ben Gökyüzü'nün kesişemediğini zannetiği cenneti artık birbirine yakın kılmak istiyordum...
Heyecandan olduğum yerde kalakalmıştım. Neden gelmişti? Neden buradaydı?kendi elleri ile gönderdiği bir kızın peşinden neden gelmişti?David'in evini nereden bulmuştu? Aslında bu kadar soruya gerek yoktu. O Gökyüzü Soral idi. İstediğini alırdı.Terleyen ellerimi kıyafetime sürtüp,kapıyı açtım o sırada konuşmalarını dinliyordum.
Gökyüzü büyük ihtimalle salona geçmişti, sesi daha yakından geliyordu. Kapıyı açıp, köşeye çekildikten sonra dinlemeye devam ettim. Gökyüzü öylesine güzel bir aksaanla ingilizce konuşuyordu ki saatlerce dinleyebilirdim. "Bade neden salonda değil?"
Eklemleri kızarmış, sinirlenmiştim. Saçları dağınık, göz altları morarmıştı. Neden sinirlendiğini anlamasamda dinlemeye devam ettim. "Bundan sanane. Ayrıca sen neden buradasın? Kendi ellerin ile gönderdiğin kızın neden peşinden geliyorsun?"
David konuşmasını bitirir bitirmez, Gökyüzü yakasına yapıştı. Sinirden kasılan elleri ve kızarmış eklemleri ile durdurulamaz duruyordu. Nefes seslerini buradan duyuyor, şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
Anlamaz gözlerle izliyordum.Gökyüzü sinirden cinnet bile geçirse bunu dışarıya hiç yansıtmazdı. Duyguları bile o söylemezse zor anlaşılırdı. Sinirle konuşmaya devam etti." Sana dedim ki o belgeleri kullanma, onu bizden ayırma. Vazgeçtiğimi, o belgeleri kullanmanı istemediğimi söyledim. Onu sen buraya getirdin, ben değil."