19

49 5 2
                                    

Günlerden 1 Ocak
Mezun olalı 3 yıl olmuştu
Sahi ne ara bu kadar çabuk geçmişti zaman, içinde bulunduğunda çok yavaş gelir hep hatta sıkıntılı bir zamandaysan güneşin doğup batması sanki 24 saat değil de 24 yıl gibi gelirdi. Ama geride bıraktıklarına baktığına, sanki kısacık şeyler olmuş bitmiş ve sen bugündesin. Bazı noktaları bir an aklına gelir ve sonra gider. Şuan yaşadığında belki bir kaç yıl sonra tekrar bir an hatırlayacaksın ve gidecek.
6 genç bunun farkındaydı. Beraber veya ayrı zor şeyler yaşamışlardı. Belki hepsi eşit ve aynı derecede yıkıcı şeyler değildi ama bugünlere gelmek hiçte kolay olmamıştı. Şimdi ise yemek masasının etrafında oturuyorlardı

Tıpkı bir aile gibi.

Bunu 10 yıl önce duysalar heralde "saçmalama, hayatta olmaz" gibisinden şeyler derlerdi ama hayat, derler ya: sürprizlerle dolu.

Aralarında oldukça eğlenceli bir sohbet geçiyordu. Genelde olduğu gibi. Masanın başında siyah saçlı oğlan saçlarının sütünde bir parti şapkası ile oturuyor, konuşmalara eşlik ederken bir yandan da önündeki pastadan yiyordu. Çatalı tabağa koydu ve çenesini ellerine yasladı. İçinde dışardan bakıldığında da görülen bir huzur ve sükunet vardı. Bugün Doğum günüydü. 19 yaşına giriyordu.

19 yaşına hiç de hoş gelmemişti Ancak hoş bulmayı umuyordu.

Etrafındaki konuşmalar gülüşmeler bir anda buğulandı. Kulakları tıkanmış gibiydi. Önündeki biradan bir yudum aldı.

Alex Doğum günlerinden nefret ederdi. Ona kalsa asla kutlamazdı. Doğduğu güne binlerce kez lanet etmişti zira. Onu dünyaya getirenler ona değer vermemişti. Eğer değer verseler bir kez beraber Doğum gününü kutlarlardı. Terk etmiş olmaları önemli değil. Alex onların yaşadığını bildiğini biliyordu. Bugün Alex'in doğumgününü olduğunu bildiklerini de biliyordu. Düşünceler kafasında yankılanıyor. Gittiği yerler yaşadıkları gözünün önüne geliyordu. Aniden etrafındaki sesler buğulandı. Sanki suyun altında gibi duyuyordu onları. Engel olamıyordu

Her şey yeniden gözlerinin önüne geliyordu.
Bir sabah uyanıyor ve etraftakilere bakıyor, hepsi aptalın Teki ordan , o soğuk duvarları renksiz iğrenç yere nefretten de öte bir duygu besliyor

Aniden şerit gibi değişiyor. Yaşlı huysuz mu huysuz bir adam. O iğrenç yerin görevlisi. Küçük çocuğu kulağından tutmuş bir yerlere sürüklüyor. Yine bir halt yemiş.

Ve yine: bu sefer dışarda, ve orada mutlu. Soğuk ve karanlıktan zerre rahatsız değil. Çünkü onu canlı tutuyor. Ona karışan kimse yok.

Bu sefer başka bir yetimhanede. Ancak bu sefer sadece büyücülerin olduğu bir yer. kimse yok yanında yine tek başına hep olduğu gibi.

Ne bir Noel ne de bir Doğum günü hepsi tek başındaydı. Bazen sadece bir arkadaş istiyordu. Kendisi gibi. Hatta kendi gerçeklerinin farkına varmadan önce bunun için Tanrı'ya dualar bile etmişti

Gencecik yaşında dünyanın bütün boktan şeylerine şahit olmuştu. Maddeler, tuhaf insanlar, tuhaf sokaklar , tuhaf meslekler

Peki ya değmiş miydi. Onlarca şeyi yaşamak. Yalnızlığın insandaki nefes kesici baskısını hissetmek.

Gözlerini yanındakilere çevirdi. Sanarım biri yine bir espiri yapmıştı katıla katıla gülüyordu herkes. Onlara ufak bir tebessüm İle baktı. İşte yeniden başlıyordu. Kafasının içinde yine buğulu sesleri duyuyordu.

"Yani arkadaş mıyız"
Dedi oğlan gözlerini kocaman açmıştı. Kızıl saçlı kız ufak bir tebessüm ile kafasını salladı

Başka şeyler geliyordu.
Tek başına yürüdüğü zamanlardan birinde gözlüklü oğlan geliyor ve dostça kolunu oğlanın omzuna atıyor. Muhabbet etmeye başlıyor.


Ardından biraz daha ilerliyor zaman. Hannah yanına gelip oturuyor ve ona Noel için yaptığı kurabiyelerden ikram ediyor. Ardından ona mavi bir atkı hediye ediyor. Gerçekten de içi ısınmıştı




16 yaşında. Liz ile. Kızı Londra'ya götürmüştü. Ceplerinde bir kuruş bile yoktu. Ani olduğu kadar düşünülmeden alınmış bir karardı. Nehrin kıyısında oturuyorlar. Güneş batmaya başlamış. Kızın saçları rüzgar vasıtasıyla hafif hafif hareket ediyor. Yüzünün bir kısmına gelen güneş gözlerini biraz kısmasına neden oluyordu. Yüzlerce betimleme cümlesi yazılası bir andı.



Biraz daha oldukları tarihe yakın. Fred geliyor gözlerinin önüne. Mezuniyet günü. Kafasında onun muzip kişiliği ile hiç mi hiç bütünleşememiş bir kep. Aniden Alex'i sarılmıştı ve teşekkür ederim demişti . İki kelime o anda ancak bu kadar duygusal gelebilirdi ona. Aptal çocuk. Neredeyse onu ağlatacaktı.

Sonra hepsi ardı ardına gelmeye başladı: Fredlerin evinde kalıyordu. Anna onun üstüne örtmüş saçlarını hafifçe okşamıştı. Alex o an uyumayı bırakın ölü taklidi yapıyordu adete. Bu anın sonsuza kadar sürmesini istemişti. İlk defa yaşıyordu. Anna odadan çıkarken boynuna atlayıp teşekkür etmek hatta ağlamak istemişti.
Fred ve babasıyla maç izliyorlardı. Yine onlardaydı. Farklı takımları tutmaları işi daha da eğlenceli kılıyordu.
Daha da hızlanıyor

theadore onu karşısına alıyor. oğluymuşçasına sohbet ediyor. kendi yaşam öyküsünü anlatırken bir kez daha ne kadar paralel olduklarını fark ediyor.

Bir weasley kazağı alıyor hediye alarak.

insanlar onu yanında istiyor. nasıl olduğunu merak ediyor. Vlademir ile bodrum katında olacak her şeyden habersiz bir şekilde anın keyfini sürüyor.

Yine weasleylerde ancak bu sefer Noel yemeği. Bir fotoğraf çekiliyorlar. Alex de fotoğrafta tıpkı oğulları gibi.

Bu evi aldığında yerleşirken ne çok eğlendikleri

Hannah evin balkonunu çiçeklerle donatıyor. Bu konu hakkında vlademir ile tartışıyorlar

Gözleri doldu çocuğun. Hepsi bir şeride geçtiğinde çok hızlı yaşanmış kolay anlar gibiydi.

"Hey"
"Hey Alex?"
Omzundan dürtüldüğünü hissediyor. Bütün sesler netleşiyor. Ancak görüntü hala bulanık. Başını azcık oynatsa ya da gözlerini kırpsa yaşlar süzülecek.

Fred tekrar etti. "Orda mısın?"
Alex kafasını Fred'e çevirdi. Ve iki yaş yanaklarından aşağıya süzüldü. Fred şaşırmış bir şekilde ona bakıyordu. "Sen ağlıyor musun?" Dedi Liz sesinden yüz ifadesi tahmin ediliyordu. Alex parmakları İle yaşları sildi ve Liz'e döndü. Bir şey diyemedi. Ve vlademir'e baktı. Anlamaya çalışıyordu. Neler olduğunu. Ve en son Hannah'ya. Hepsinden daha Farklı bakıyordu. Sanki böyle olacağını biliyormuş gibiydi. Gözlerini yeniden pastaya dikti. Hepsi bir şeyler duymayı bekliyordu.
Gözleri yine doluyordu.
"Eğer siz olmasaydınız...Gerçekten çok yalnız olurdum. "
"Teşekkürler, her şey için "
Dedi bir nefeste. Arından o nefesi yavaşça verdi ve gözlerini kaldırdı. Hannah yoktu. Etrafına bakacaktı ki, gerek kalmadı. Kendisini kavrayan bir çift kol açıklamıştı. Alex tam bir şeyler dnaha söylecekken bir çift kol daha etrafına dolandı sonra bir tane daha ve bir tane daha. Ne olduğunu anlayamadan gülümsedi ve göz yaşlarını serbest bıraktı. Kendine engel olamıyordu. Derin bir nefes alıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı bu sefer. Artık önünü göremiyordu gözünde parıldayan yaşlar yüzünden. "Pekala bugünlük bu kadar ağlama yeterli alex" dedi Liz ve çocuğun göz yaşlarını sildi. Alex yine cevap vermedi. Kafasına gelen ani darbe onu susturmuştu. Bu haraket tabi ki de Fred tarafından gerçekleşmişti.

Bu da bir anı olacaktı. Gözüne gelecek ve gidecekti. Ama güzel olanlardan biri olacaktı hep. sarıldıklarında yine tıpki bir aile gibiydi.

Alex'in düşündüğü tek şey ise:

Gerçekten hepsine değmişti. 19 sene yaşadığı her şeye. Ve o şansız değildi. İhtiyacı olan her şeye sahip değildi. Hiçbir zaman da olmayacaktı belki ama, onun dostları vardı. Hatta dost değil kardeşleri. Hepsini kendinden binlerce kat çok seviyordu ve sevecekti.

O yalnız değildi.

AlexHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin