Diriliş

10 2 2
                                    


Neden yaşıyorum ben?
Bir iş beceremem, elimden gelenin en iyisi yapsam da yetersiz olur,
En önemlisi kimse adımı anmaz bile;
Sahi neden buradayım.

"Merhaba Tatlım" dedi kadının sesi yavaşça ve usulca, sanki kırılacak bir eşyayı düşürmek üzere kadar usulca. Karşısında oturduğu çocuğu süzmeyi bırakıp gözlerini onun yüzüne dikti. Yüzü gülümsese de içinde içinde bir burukluk vardı.

Çok genç denilebilecek kadar gençti bu kadın. Açık yeşil ve Kocaman gözleri ve kestane rengi gür kahverengi saçları vardı. Muhtemelen sabah şekil verilmiş ancak akşama kadar dağılmış, şimdiki halini almıştı. Üstünde ise işlemeli yakası olan bir elbise ile kaban vardı.

Alex gözlerini yerden kaldırıp kadınınkilere ürkekçe baktıktan sonra istemsizce dudaklarının arasından "ben bir şey yapmadım" mırıltısı duyuldu.

"Hayır" dedi kadın hafif kelimeyi uzatıp gülümseyerek.
"Seni burdan götürmeye geldim ben Alex" Dedi ardından.
Şimdi Alex'in gözleri hiç olmadığı kadar büyümüş kalbi ise hiç çarpmadığı kadar hızlı çarpmaya başlamıştı. Karşısında duran kadının dedikleri onu mutlu etmişti saniyesinde.
"nereye " dedi bu kez Alex ancak mırıldanmadan.

Kadın yanıtladı. "Senin gibi özel çocukların bir arada olduğu başka bir yetimhaneye, hem biliyor musun orada bir sürü oyuncak ver yemekleri de çok güzel..." her ne kadar söylediklerinin yalan olduğuna kendi de adı gibi emin olsa da bu methiyeyi sürdürdü.

Alex ise gözlerini hiç ayırmadan ağzı hafif Aralık şekilde dinledi tüm bunları. Toz pembeleşti bir anda tüm dünya. Sanki eve gidiyormuş gibi bir histi,

Tabi hiç evi olmamış bir insan nasıl eve gitmeyi hissedebilirse.

"Eşyalarını hazırla hadi." Dedi kadın çocuğun yanağını tutup hafifçe okşadıktan sonra.
Alex hemen kalktı ve demir karyolanın altından bir eski çanta çıkardı, içine ise bir kaç parça eşya tıktı. Sonra ise sanki bir yere yetişecek gibi çantayı sırrına takıp kadına baktı.

Kadın da ayağa kalkıp elini Alex'e doğru uzattı ve "Bu arada, Ben Anna" dedi gülümsediği zaman yanağındaki gamzeler ortaya çıkıyordu. Alex kendisine uzatılan ele baktı. Ve ardından nazik olmaya çalışarak sıktı. "Ben de Alex"

Karşılıklı gülümsediler.

Anna Alex'in elini bırakmadan ilerledi, birlikte el ele rutubetli, çatlaklarla dolu yetimhaneden çıktılar. Dışarıya çıktıklarında rüzgar hafifçe esiyordu ancak soğuk değil, tam olarak keyif verici şekilde. Alex meraklı şekilde etrafa baktı. İlk defa dışarı çıkmıyordu. Daha önce kaçtığı olmuştu çok kez hatta ancak birisi tarafından hiç çıkarılmamıştı. Adımlarını kadınınkilere uydurarak ilerledi. Konuşmaya epey utanmasa anlatacak çok şeyi vardı.

"Gel önce yemek yiyelim" dedi Anna başını hafif eğip çocuğa baktı.

Hemen yolun karşısındaki uzun zamandır orada olduğu belli bir lokantaya oturdular birlikte.
Alex hala hiçbir şey söyleyemeyecek kadar utanıyordu o an.

Kadın bir bardak çay Alex ise sadece patates kızartması söylemişti. Evet patates kızartması onun her zaman en sevdiği şey olmuştu.

Yemeklerin gelmesini beklerken kadın sohbet başlattı hemen.

"Biliyor musun benim de 3 tane çocuğum var bir tanesi seninle aynı yaşta hatta, belki bir gün onlarla da tanışırsın."
"Yaşıtım mı" dedi Alex ve ekledi "yani arkadaş gibi"
Anna Başıyla onayladı ve cüzdanından fotoğraflarını çıkarttı.

"Bu en büyük oğlum Fred, bu Arthur bu da Violet"parmağı ile işaret ederek tanıttı. İlk oğlan açık turuncu saçlara ve her zerresine kadar çille kaplı bir surata sahipti. Diğeri ise açık kahverengi saçlı büyük yanaklara sahipti. Sonuncu olarak ise kızın uzun yine açık kahverengi tıpkı annesi gibi büyük yeşil gözleri vardı.

Alex merakı gözetle fotoğrafa bakarken kendi annesinde de böyle fotoğraflarının olup olmadığını düşündü.
"Sen de bizim evimize gelirsin, arkadaş olursunuz birlikte oyun oynarsınız." Dedi kadın.

"Çok isterim." Dedi Alex gülümseyerek. Sonunda arkadaşları olacaktı. İçi kıpır kıpır olmuştu.

Daha sonra yemeği geldiğinde içindeki mutluluk katlanarak büyüdü ve yıllardır açmış gibi patatesler üçer, bazen dörder şekilde midesine indirdi.

Anna her ne kadar gülümseyerek çocuğu izlese de ağlamamak için kendini zor tutuyordu. İnsanın çocuğu olması, ve bu halde bir çocuk olduğunu bilmek ona yardım edememiş olmak ne acıydı. Kim bilir kaç tane daha böyle çocuk vardı yardım bekleyen, çaresizce.

"Doydun mu?" Dedi Anna, Alex tabağını bitirince.
Oğlan kafasını yukarı aşağıya salladı ardından elini ve ağzını sildi.

Kadın hesabı ödedikten sonra yine el ele çıktılar dükkandan ve bir sonraki durakları olan yeni yetimhaneye yürüdüler birlikte. Londra'nın dillere destan köprüsünden geçtiler. Çocuk hiç bakmadığı gibi baktı bir kez daha etrafa. Ne çok insan vardı burada. Hepsi de koşuşturuyordu. Kimisi fotoğraf çekiyordu. Alttan tekneler geçiyor. Dalgalar birbirine karışıyordu.

Köprünün sonundan bir süre daha yürüyüp bir duvardan geçtiler ve daha da kalabalık bir sokağa geldiler.

Kadın durdu. Akabinde de çocuk. Başını eğip Alex'e baktı Anna. Çantasını karıştırdı ve bir paket çıkarttı. Sonra da çocuğun boyuna geldi.

Gamzeleri belirginleşirken paketi uzattı.
Alex şaşkınca baktı. "Bana hediye mi?" Dedi sesi titremişti. Anna başı ile onayladı.

Alex paketi alıp yırtarak açtı. Ardından çıkan bereye baktı. Gri renkte ve el örgüsü bir bereydi. Her ne kadar Alex el örgüsü olduğunu anlamayacak kadar küçük olsa da ilerde anladığında bu hediye daha da değerli olacaktı.

Başına taktı. Biraz büyük gelmişti.

"Teşekkür ederim Anna, çok teşekkür ederim." O kadar içten gülmüştü ki bu sefer Anna'nın gözleri dolmuştu.

Alex çekingenliğini yenerek kadına sarıldı. Hem de sımsıkı. Sanki bir boşluğu doldurmaya çalışırmışçasına. Anna karşılık verdi hemen, hem de hiç beklemeden. Yetimhane görevlisi kapıya gelmiş ikisine bakıyordu.

Alex ve Anna ayrılıp kadına baktı.
"Çocuklarınla ne zaman tanışıcam" dedi oğlan
"Çok yakında-"
"Seni son görüşüm olmayacak değil mi tekrar geliceksiniz Anna"

Kadın gözlerini sildi. "Elbette" dedi hüzünlü bir gülümseme ile.
"Bunu kafamdan hiç çıkartmayacağım" dedi oğlan. Ardından yetimhanenin merdivenlerini çıkıp son kez arkasına dönüp kadına el salladı ve kapıdan girip gözden kayboldu.

Kadın ellerini kabanının cebine koyup hüzünlü gözlerle kapıya bir süre daha bakıp kalabalığa karıştı.

Güneş battıktan ve uyku vakti geldikten sonra Alex yeni yatağında girdi. O kadar mutluydu ki o gece gözüne hiç uyku girmedi. Hayatının en güzel gününü yaşamıştı saatler önce. Gülümseyerek gittiği yerleri gördüğü insanları, yediği patatesleri ve kadının gülümsemesini düşündü. Ardından kafasındaki bereyi dikkatlice çıkartıp yastığının altına, en güvenli yere koyup geri yattı. Camdan yansıyan ay ışığına baktı ve tebessüm etti.

Ve dilek diledi,
Dileği ise Anna'yı tekrar görmek olmuştu.

YN: yazarken ağladım tek bölüm
YN2:slowed looked out heaven ile okuyun bence tekrar
YN3:ANNAAAAA🥺🥺🥺
YN4: AGH MİNİK VİOLET 🥺🥺
YN5: ben bu kitabın kronolojik sırasını....

AlexHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin