"Dünyada uzun süren hiçbir şey yoktur..."Babalara,
Baba gibi olanlara
Ve babadan fazlası olanlara;Sevgili Theadore,
Serim düğüm ve çözüm olarak bir şeyler sıralamayı her zaman gereksiz bulmuşumdur ki bir o kadar da becerememişimdir. Beceremediğim bir diğer şey ise sanırım bunun gibi bir mektup yazmaktır. Duygularımı ifade etmenin tek yolunun her zaman yazmak olduğunu düşünmüşümdür. Bu yüzden elimden gelenin en iyisini denemekle yükümlüyüm.
Şu an kurşun kalemle kağıda bıraktığım izlerim, yazıları takip eden gözlerim nefes alışım ve akabinde verişim...Tamamen tek bir olaya bağlı özünde. Kapılar arkasında saklı kalmış, herkesin bildiği ancak konuşmaya korktuğu, senin içine attığın ve gün geçtikçe çığ gibi büyüyen pişmanlığına bağlı bunların hepsi. Bir akşam senin bile soğuktan ellerin renk değiştirmişken, orada donmak üzere olan bebek, çığlıkları ile sessizliği yırtan ve sanki yaşamak için haykıran o bebek benim.
Beni orada kurtarıp ölüme terk etmeyerek yaptığın şey hem ömrümün sonuna kadar unutmayacağım yaralar almama, hem de ölümüme kadar beni mutlu edecek tek insanlarla tanışmamı...belki de bazılarının hayatını alt üst etmem sebep oldu.Elizabeth gibi, mesela o yaşıyor olurdu.
Ve beni o yetimhaneye bırakıp gittiğinde o akşamı unutmak için çok çabaladığını, uykularının kaçtığını kimselere anlatmadığını biliyorum.
Bana ise o akşamdan ne bir pişmanlık ne de bir başka şey kaldı, sadece eski aşınmış bir palto, senin patlon.
Sonrasında zaman akıp geçti senin için, ve elbet benim için de. Fakat ne derler biliyorsun. Zaman görecelidir. Ve biz ikimiz yaşıyoruz işte. Zaman elimizden insanları alıyor, sonra yerine yenilerini koyuyor.
Hayatımızı alt üst ediyor, insanlar geliyor, gidiyor bizse ikimiz orada oturup duruyoruz, izliyoruz.
En başında beni neden sevmediğini hiç anlamazdım. Çünkü doğru düzgün tanışmıyorduk bile. Bundan ötürü ben de kolay yolu seçip senden nefret etmeye başladım. Şimdi düşününce neden olduğunu anlıyorum. Hayır herkesin düşündüğü sebeplerden ötürü değil. Benim yetimhanede büyüdüğümü kimsesiz olduğumu biliyordun, ve beni her gördüğünde aklına o akşam geliyordu. Dünyanın ne kadar kötü ve bencil bir yer olduğunu daha da anladığın akşama götürüyordu seni. O bebek şimdi nerede ne yapıyor tarzı monologlar kurarken o bebek ise karşında duruyordu. Buna tahammül edemiyordun işte. Kim olsa edemezdi.
Sonrasında ise işler hiç beklemediğim bir boyut aldı. Bu gerçekleri öğrendim sonrasında ise Hayatımın bir parçası oldun. Beni en çok mutlu edecek şey, birine baba demek, bile senin sayende gerçekleşti. Ve sana dönüştüm, olduğu yerden mutlu olmayan, kolundaki iz ile yargılanıp hayatı kararan, tek başına kapalı kapılar arından tek bir fotoğrafla hayatta kalan. En sonunda da her şeyini kaybeden birine dönüştüm. Tıpkı sen gibi.
İster inan, ister inanma bizi ne bunlar birbirimize bağladı ne de bir başka şey. Bizi birbirimize Elizabeth'in ölümü bağladı, çünkü ancak bir sarsıntı, ölüm insanları hatta toplumları birbirine bağlar. Çünkü acı çekmek yaşadığını hissettiren tek şeydir.
Şimdi bu sandalyeden arkamı dönüp geriye baktığımda çatlak bir duvar yerine geçmişi bana gösteren bir film görsem, tüm hayatımı , her ayrıntısı ile tekrar oturup başından şu ana kadar izlesem emin olduğum bir şey var ki, en büyük gururum oğlumun senin adını taşımasıdır.
İyi ki doğdun baba, baba gibi olan, babadan fazlası.Alex, Kasım 2040
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex
Non-Fiction"Hasta bir adamım. Ben kötü bir adamım. Tipsiz bir adamım ben. Sanırım karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz ne hastalığımdan anladığım var ne neremin ağrıdığından " -dostoyevski