iyi ki doğdun alex, bu güne özel bölümü onun ağzından yazacağım iyi okumalar.
5 Kasım 2020
Nefes almak giderek zorlaşıyordu şu günlerde, içime çektiğim nefes bana daha çok acı veriyordu, göğsümde tarif edemediğim bir sıkışma olmasına rağmen uyanır uyanmaz bugün de yaptığım ilk iş sigara içmek olmuştu.
Doğrusunu isterseniz neden böyle yaşadığımı bilmiyorum, neden kendime zarar verdiğimi. Sanırım hoşuma gidiyor. Sanırım hastayım, ama gerçekten çok hasta, üstelik sorun akciğerimle sınırlı değildi.
Kasım aylarını her zaman sevmişimdir. Soğuğu sevmem ama gri havaları severdim; ve evet genelde kendimle çelişirim.
Bir de uyku sorunları yaşıyordum. Geceleri uyuyamıyor, sonra işe gidiyorum eve gelince bir kaç saat uyuyup günümün tamamını makine gibi geçiriyorum, makineleşmek istemiyorum.
Koltuğuma oturup ayaklarımı sehpaya uzattım, koltuğun kenarında dün bıraktığım kitabı elime alıp okumaya başladım, okumak...iyi bir okurdum; becerebildiğim tek şey okumaktı.
Kaç saat orada okudum bilmiyorum ancak kafamı kaldırdığımda güneş epey farklı bir konumdaydı. Kayışları kopmak üzere olan saatimden saate baktım. Neredeyse 3 olmuştu. Kitabı kapatıp yerimden kalktım. Salona ayağa kalkıp göz gezdirirdim, yine dağılmıştı.
Böyle bırakmaya karar verip içeriye gittim, odanın daha dağınık olduğunu fark edince bıkkın bakışlarımı sürdürmekten başka çarem yoktu.
Pis bir insan değilim ama genelde aynı pantolonu sık olmayan aralıklarla yıkayarak giyiyorum. Çamaşır yıkama alışkanlığı edinemiyorum. Elizabeth olmasa muhtemelen pislik içinde ölürdüm.
Pantolonu giyip ardından belime kemerle sabitledim. Son zamanlarda kilo da vermiştim. Üstüme siyah bir kazak ve gömlek geçirdim, bunlardan başka kıyafet de sevmiyordum. Her şeyin en sadesi en güzeli olurdu her zaman. Abartıdan nefret ediyorum. Benim için önemli olan tek şey içimdekilerdi.
Ayakkabılarımı giyip evden cüzdan anahtar ve sigara paketimi elime sıkıştırıp evden çıktım. İşim kısaydı zaten.
Yukarıya doğru apartman çıkışına tırmandım, evet tırmandım. Kendime yarattığım hapishane, hapishaneden öte bir zindandı benim için; -1. Katta yaşıyordum.
Dışarıya çıkınca soğuk hava yüzüme çarptı ve adımlarımı hızlandırmak zorunda kaldım aksi taktirde soğuk alıcaktım. İşim zaten kısaydı.
Sokağın sonundaki markete girip kapitalist düzene günlük hizmetimi yapıcaktım,
Ne diyorum ben iyice vlademir'e benzemeye başlamıştım.
Sepete bir kaç yemeklik gıda ve bir takım sağlığıma kesinlikle yararlı olmayan şeyler doldurduktan sonra cüzdanımdaki son parayı kasiyere uzattım. Maaşım genelde harcamalarıma yeterdi bazı aylar zorlansam da henüz büyük bir zorluk yaşamamıştım.
Eve geri girip aldıklarımı dolaba yığdığımda içimde en azından yemeğimin olmasının getirdiği bir huzurla geri koltuğuma oturduğum an kapı çaldı.
Üfleyerek kalktığımda karşımda duran insan sürüsüne bakarken iç çektim.
Evet bunlar benim arkadaşlarımdı. Kendimize daire adını vermiştik. Bakmayın üflediğime onlar benim ailemdi.
Kısaca tanıtırsam;
Vlademir en büyüğümüz, kendisi Rusya'da doğup büyümüş okumak için buraya gelmişti. Bir çeşit değişim öğrencisi denilebilir. İngiltere'den nefret ediyordu siyası görüşü en çok üstüne düşündüğüm konulardan bir hala çözemedim.
İkincisi ise Elizabeth. Onu zaten biliyorsunuz; Elizabeth işte..
Daha sonra fred geliyor. Fred yanınızdayken asla sıkılmazdınız, sanırım gördüğüm en neşeli ve komik insandı hoş ki içine en çok üzüntüyü bu tür insanlar gömerdi.
Ve chirs, dolohov soyadına aldanmayın, kendisinin kişiliğini görseniz eminim en çok onu severdiniz, chris çok zekiydi, en zekimiz. Bir o kadar da duygusaldı. Zekası ona şimdiden harika gelecek için Amerika'ya bilet kazandırmıştı.
Ve bir de hannah, benim favorim. Kısa boylu sarı saçlı iyilik perimiz...
Teker teker bakışıp bazıları ile sarıldıktan sonra içeri geçtiler.
Evdeki gürültü kulağıma zarar vermeye başlamıştı şimdiden.
Herkes her zaman oturduğu yere geçti artık koltuk kavgası yapmak için fazla büyümüştük. genelde bu tür anlarda size bir diyalog anlatamam, onlar konuşur ben dinlerim, bazen izlerim.
Burnuma Hannah'nın yaptığı güzel yemeklerin kokusu gelince gülümsemiştim hep olduğu gibi.
Ortaya bir takım şeyler koyduktan sonra sehpanın etrafında bir daire olduk.
Laf lafı açıyordu arada katıldığım sohbeti dinlemek çok daha eğlenceliydi.
"Bugün ayın kaçıydı" dedi aniden Hannah
Bir süre sessizlik oldu ardından Chris yanıtladı:
"5 Kasım"Lafa atladım.
"Hatırla hatırla, 5 Kasımı hatırla"
Bir süre yediğim anlamsız bakışlar üstüne güldüm."Tanrım film de mi izlemiyorsunuz?" Diyip onları süzdüm. Daha fazla dinlemeden ayağa kalkıp mutfağa gidip tek dışarıyı iyice görebilen pencereden baktım. Gömleğimin cebinden paketi çıkartıp bir dal sigara yakıp dışarıya öksürerek üfledim.
~
5 Kasım gecesi aklımda kalan diğer şey işe yıldızlar o gece çok parlaktı, sanki bir şey anlatıyorlardı. Eksik bir şarkının kalan kısımlarıydılar.Alex içerden tekrar çağırıldı ve gökyüzüne son kez bakıp arkadaşlarının yanına döndü.
Açık pencere arkamda kaldı, mutfağın içinde rüzgarlar esti, uğultusu kesilmedi. Güneş doğdu, battı ve yerini aya bıraktı. Her gün olduğu gibi 23.59 yerini 00.00'a bıraktı ölümlüler dileklerini diledi ve bir 5 Kasım daha sona erdi o günün aslında Alex'in doğum günü olduğunu kimsecikler bilmeden, çocuk bir yaş daha büyüdü ve 18. Yaşına girdi.
Ancak siz, sizin 5 Kasımı bilmeniz dileği ile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alex
Non-Fiction"Hasta bir adamım. Ben kötü bir adamım. Tipsiz bir adamım ben. Sanırım karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz ne hastalığımdan anladığım var ne neremin ağrıdığından " -dostoyevski