Chapter 3

863 92 26
                                    

- Yazardan -
2023

Zaman makinesinden yayılan buz gibi hava, tüm labaratuvara yayılmıştı. Bay Jeon, yerde baygın bir halde yatıyordu ve makineden garip sesler geliyordu.

Park Jimin, Jungkook'un neredeyse üç saattir gelmemesine endişelenmiş, onu defalarca aramıştı. Artık sabrı kalmadığından evlerine koşarak gelmişti.

Kapıyı açık gördüğünde korku tüm vücuduna tekrar yayıldı. Kalbi ağzında atarken, yutkunup yavaşça eve girdi. Ev neden bu kadar soğuktu?

Üşüyen bedenine kollarını dolayıp etrafa bakındı. "Jungkook?" Salondaki dağınıklığı bakarsak, Jungkook buradaydı. Yine de Jimin'in içinde kötü bir his vardı.

"Bay Jeon? Jeongguk? Evde kimse yok mu?"

Labaratuvar hariç her yere baktı ancak kimse yoktu. İçindeki endişe büyürken daha fazla vakit kaybetmedi ve hızlı adımlarla bodrum kata indi.

Gördüğü manzara karşısında neredeyse küçük dilini yutacaktı. Ağzı bir karış açık, pörtleyen gözleriyle yerde baygın halde yatan Bay Jeon'a koştu. "Bay Jeon? İyi misiniz, açın gözlerinizi!"

Onu sarstı ancak Bay Jeon uyanmadı. Sanki sonsuz uykuya dalmış gibiydi... Jimin bir küfür savurup önce ambulansı, ardından Chaeyoung'u aradı.

"Jimin? Nerede kaldınız?" Chaeyoung'un sesinden bile ne kadar endişeli olduğu anlaşılıyordu.

"Chaeyoung, fena sıçtık!" dedi Jimin ve dudaklarını ısırdı.

"Ne oldu?"

"Buraya gelip kendi gözlerinle görsen daha iyi olur. Sanırım Jungkook kayıp."

×××

- Jeon Jungkook -

Ayağımın altında ezilen taşların sesi beynimdeki seslere karışırken susuzluktan dudaklarım kurumuştu. Neredeyse bir saattir yürüyorduk ve hiç durup dinlenmemiştik.

"Baba, çok yoruldum."  Yanımda yürüyen Namjoon ve Nam Hwan'a baktım. Namjoon gülümseyerek oğlunu kucağına aldı ve yürümeye o şekilde devam etti. Gülümsedim. "Baba olmak için doğmuş gibisin."

"Evet, her zaman baba olmak istemiştim."

"Gerçekten iyi bir babasın." dedim ve ayaklarıma baktım. "Bazılarının aksine..."

Muhafızlar bizi yakalamadan önce oradan apar topar ayrılmıştık ve yanımıza çok az şey alabilmiştik. Bir yerde durup dinlenmezsek yorgunluktan ölecektik.

İçimizde en yorgun olan kişi elbette Jisoo'ydu. Jin ve Hoseok ona ne kadar yardım etse de, yüzünden ne kadar acı çektiği belli oluyordu. Ancak duramazdık... Muhafızlar bizi bulursa o iğrenç zindanlara geri döner, ölümümüzü beklerdik.

Lisa yanıma geldiğinde kendimi yine garip hissetmeye başladım. Sanki ufak sıcak bir esinti ensemden vücuduma yayılıyor gibiydi ancak tek sorun, havanın soğuk olmasıydı.

Yan yana yürümeye devam ettiğimizde, ona olan garip duygularımı belli etmemeye çalıştım. Yani, terleyen yüzümü ve titreyen ellerimi saymazsak...

Bir süre daha yürüdükten sonra hava kararmıştı. Namjoon, kucağında uyuyakalan oğluna dikkat ederek bize döndü. "Burada duralım, az ileride bir mağara var."

Hepimiz onu onayladıktan sonra mağaraya doğru yürüdük. Ormanın çok derinlerindeydik ve büyük ihtimalle muhafızlar izimizi kaybetmişti. Mağaranın içi dışarıdan biraz daha iyiydi ancak yine de soğuktu. Elimizdeki tek tük eşyaları kenara koyduktan sonra Jimin bana baktı. "Gidip odun toplayalım, ısınmamız lazım."

time machine • liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin