24.BÖLÜM/T ✅

217 131 55
                                    

MEDYA: MERT&BURAK

Pazartesi gününe uyandığımda yatağımda sağa sola debelenerek "Neden hafta sonu bu kadar çabuk bitti ki!" diye sitem ettim, bu kadar kısa geçmesinin nedeni hiç yataktan çıkmadan pazar gününü katletmemdi.

Annem yüksek sesle, tüm mahallenin duyacağı bir sesle, "Tuana kalk artık, bu ne ya! Her gün aynı şeyler, bıktım artık! Kalk çabuk, okula geç kalacan! Eşek kadar oldun ya!" Annemi bir müddet sonra dinlememeye kadar verdim ve yataktan kalktığım gibi tuvaletin yolunu tuttum. Okulda sesleri dinlememeye o kadar alışmıştım ki annemi duymamaya çalışmak hiç de zor olmamıştı.

Odama geri dönüp ağabeyimin bana bıraktığı bilgisayardan müzik açtım; hoparlörden yükselen müzik sesi tüm mahalleye konser vermeye başlayınca evimizi taşlamamaları için dua ettim. Burada böyle şeylere çok takılan olmazdı ama delinin birisi çıkıp laf da atabilirdi.

Kocaman esnediğimde yeterli olmayacağını anlayıp telefonumdan Deniz'in fotoğrafını açtım, aklıma gelen fikirle YouTube'dan Deniz'in şarkı söylediği videoyu açtım. İşte şu an kesinlikle uykum dağılmıştı, aşkla izlerken gözlerim saate takılı kaldı. Son yarım saat! Bugün de geç kalsam hocalardan kaç ton azar işitebilirdim ki?

Hemen üzerimdekileri çıkarıp beyaz atletimi üstüne beyaz gömleğimi giydim, yağmur yağıyordu; okul hırkamı gömleğin üzerinden geçirdim. Aslında okul kış için uzun kollu sweetshirt almamızı söylese de son senem olduğu için almamıştık. Sınıfta sırf hatıra kalsın diye alanlar olsa da benim görüşlerim önemli olmadığı için annem gerek görmemişti.

Eteğimi giyip ardından kalın siyah kilotlu çorabımı ayaklarımdan geçirdim. Dengemi kaybedip popomun üzerine düştüğüm ara annem kapıyı açıp bana kızmaya başladı: "Allah'ım sen bana sabır ver, dersin başlamasına on beş dakika kaldı bu deli oturmuş kıçının üzerine şarkı dinliyor!" Gidip bilgisayarın fişini çektiğinde şok olmuş bir şekilde ona baktım.

"Anne sen ne yaptın ya, o bilgisayar öyle mi kapatılır? Tekrar aç açabiliyorsan, bozulursa yaptıracaksın artık!" deyip kalktım yerden. Canım milattan kalan bilgisayarım fişten çekilmeye gelmiyordu, bir keresinde neredeyse bir ay açılmamıştı.

"Bilgisayara el koymadan okuluna git!" diye söylendi ve kapıdan çekip gitti. Şaşkınlıktan açılmış ağzımı kapadım, yani hem suçlu hem güçlüydü. Ah ah, ağabeyim burada olsa annemle papaz olurdu bu yüzden.

Sanki bilerek düşmüşüm gibi, sanki bilerek geç kalmışım gibi, sanki bilerek... Her neyse; böyle giderse sabaha kadar bunu devam ettirebilirdim ve gerçekten de geç kalabilirdim.

Akşamdan hazırladığım krem rengindeki çantamı sırtıma alıp odamdan çıktım, ayakkabılıktan koyu renkli ayakkabılarımı ayağıma geçirerek hızlı adımlarla dışarı attım kendimi. Bir iki dakika yürümüştüm ki Denizgilin arabası yanımda durdu; bunlar da iyi alışkanlık edinmişlerdi babalarının arabasını almaya ha, bir gün izin vermemeye başlayacaktı ve büyük bir kavgaya tutuşacaklardı. Neyse ki Deniz'in ehliyeti vardı da polisler tarafından bir sıkıntı yoktu, ehliyeti olmasa boku çoktan yemişti.

Hava kara bulutlarla örtülüydü ve hafiften yağmur damlaları atıyordu, yerimde zıplayarak üşüdüğümü belli ettim, şoför koltuğunun oradaki cam aşağı indi ve "Kızım ne duruyorsun, binsene arabaya!" diye sinirle soluyan Deniz'e gözlerimi devirerek baktım ve hemen arkasındaki kapıyı aralayıp içeri kendimi attım.

Babaanne olayından sonra ilk defa konuşuyorduk ve ben konuşmak değil görüşmek hatta daha nice karşılaşmayı yapmak istemiyordum.

"Günaydın millet!"

KANKAŞK - KALBİME FISILDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin