4

126 16 5
                                    

      OCTAVIA

"Jordan, taşı bulabildiniz mi?"

"Evet, Raven şu anda kaskı tamir ediyor."

Clarke'ın intiharının üzerinden 1 ay geçmişti. Anomaliden gelip giden yoktu, atılan bomba anomali taşının sığınağın kalıntıları arasında kaybolmasına neden olmuştu. 1 ay sonunda taşı sıkışıp kaldığı bölgeden el birliğiyle çıkarabilmişlerdi. Sonuç olarak, Cadogan'ın ne zaman neyle geleceğini bilemezlerdi. Bu işi huzura kavuşmak için bitirmek istiyorlardı. Öte yandan, verdikleri kayıpların sonu gelmezken nasıl huzuru bulacaklarını da merak ediyorlardı.

Jordan, Son Savaş'ın bir testten ibaret olduğu teorisinin doğru olduğuna hepsini inandırmıştı. Ne yazık ki, Cadogan bunu anlayamazsa bu düşüncelerin pek de bir önemi yoktu.

"Peki ya şimdi ne olacak?" diye sordu Hope. Jordan gülümsedi. "Deneyimleyip göreceğiz."

O sırada Raven çıkageldi, elinde zar zor birleştirilmiş Bardo kaskı vardı. Defalarca parçalandıktan sonra, Raven bunu bile tamir edebilmeyi başarmıştı.

Kaskı Jordan'a attı, "Bir daha parçalarsanız mucize yaratacağımdan emin değilim," dedi kollarını göğsünde kavuşturarak. Jordan, "Merak etme, bir daha ihtiyacımız olacağını düşünmüyorum," diye yanıtladı. Octavia yalnızca köşede oturmuş sessizce olanları takip ediyordu.

Az sonra, yeşilin tanıdık bir tonu hepsinin yüzünü ve bulundukları bölgeyi aydınlattı. Octavia yavaşça ayağı kalktı. Sonsuz görünen deliğin tam ortasında tanıdık bir sima vardı. "Lincoln?"

  "Lincoln mü?" dedi Indra şaşkınlık içerisinde. Kimse bir şey anlamamış gibiydi.

  Octavia, "Hadi ama," dedi. "Lincoln'ı görmüyor musunuz?"

  Herkes birbirine bakarken Octavia anomaliye doğru yürümeye başladı. Jordan'ın, Hope'un ve Indra'nın "Octavia, bekle!" demesini duymazdan geldi. Anomali sanki mıknatıs gibi onu çekiyordu, hızlı hızlı yürüyerek yeşilin içine daldı.

  Yeşilin içine dalmasıyla her yer bembeyaz oldu, Lincoln kaybolmuştu. Octavia eliyle görüşünü kapatarak ışığı engellemeye çalıştı, bir işe yaramadı.

  Octavia birkaç saniye içerisinde kendini morla bezenmiş bir yerde buldu. "Ne oluyor," dedi kendi kendine fısıltıyla. "Neredeyim ben?"

  Derken önünde tekrardan o belirdi. Lincoln'dü, tamamen hatırladığı gibiydi.

  Octavia ne olduğunu anlamayaraktan yavaşça yaklaştı. Kalbi güm güm çarpıyordu, nefesi kesilmişti. Lincoln'un suratı ise ifadesizdi.

  "L-Lincoln? Sen- nasıl?"

  "Ben Lincoln değilim, Octavia." Bakışları donuktu, bir robotu andırıyordu.

  "Kimsin sen?" dedi Octavia gözleri dolmuşken. "Ben burada ne yapıyorum?"

"Sevdiğin insanlardan birinin görünümündeyim," dedi Lincoln. "Buraya gelme sebebin de onu gördüğünü düşünmen değil miydi?"

Octavia başını salladı, "Bu sorumu cevaplamıyor." Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, parlak mor gökyüzünün altında Lincoln görünümünde kimliğini bilmediği kişiye bakıyordu. Bir açıklama, cevap almak istiyordu. "Son Savaş, bir test ha?" dedi Lincoln, Octavia'nın önünde yürürken. "Sanırım arkadaşın Jordan tam şu an bunun üstünde çalışıyor."

"Savaşmak zorunda değiliz," dedi Octavia. "Buraya kadar savaşarak geldik ve her zaman zarar gördük. İnsanları incitmemize gerek yok."

"Bunu sen mi söylüyorsun, Blodreina?" dedi Lincoln buz gibi bir sesle. Octavia yalnızca bir anlığına kaskatı kesildi, onun Lincoln olmadığını çok iyi biliyordu ama onun görünümünde birinden bunu duymak canını yakmıştı. "Blodreina geçmişte kaldı," dedi Octavia haşin bir sesle. "Ben bunun pişmanlığını yeterince yaşadım, kendimi affetmeyi öğrendim."

The 100: SimulationHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin