CLARKE
"İnsanlar birbirini öldürdü, katliamlar yaşandı ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi aynı yerde yaşamamızı mı istiyorlar?"
"Bu delilik!" dedi Raven, oturduğu yatakta huzursuzca kıpırdandı. "Bu insanlar kim de bize müdahale etme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar?"
"Ediyorlar, gördüğün üzere," dedi Bellamy haşin bir sesle. Clarke'a döndü. "Ark'ta yaşamın bitmek üzere olduğu hala doğru, değil mi? Öyleyse ya bizi dediklerinin aksine dünyaya göndermek zorundalar, ya da ölmemizi izlemek."
Monty, "Bir nakil aracıyla Ark'a geldiklerini söylemişlerdi," dedi. "Ark gibi başka bir istasyon olabilir mi dersiniz?"
Jasper, ruhsuz bir kahkaha attı. "Ne yani, bizi kendi istasyonlarına alacaklar ve sonsuza kadar mutlu bir yaşam mı süreceğiz?"
Clarke endişeyle dudağını ısırdı. Bellamy haklıydı, babasının idam sebebi hala aynıydı ve Ark'ın yavaş yavaş sonunun geldiği de doğruydu. Muhtemelen birkaç ay içinde oksijensizlikten ölüp gideceklerdi.
Wells, "Bu adamların amacını hala bilmediğimize göre - niyetlerinin iyi olma ihtimalini de göz önünde bulundurabiliriz," dedi ama hiçbir şey yerine oturmuyordu. Dünyaya inmelerine engel olmak istiyorlardı ve Ark'ta yeni düzen kurulacağını iddia ediyorlardı.
Raven bir anda ayaklandı. "Burada oturup teori yürütmemiz hiçbir işe yaramıyor. Çıkıp neler olduğunu gözlemlemeliyiz."
Odadaki herkes, kapıya doğru yürüyen Raven'ı takip etmeye başladı. Kapı açıldığı anda birbirine girmiş insan sesleri kulakları doldurdu. Clarke, arkadaşlarının arkasından ağır adımlarla gelirken, birinin kolunu kavradığını hissetti.
"Finn," dedi Clarke, kesik bir nefesle. Finn'in kararlı bakışlarına karşın gözlerini kaçırıyordu. Elleriyle öldürdüğü birine nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu - Bellamy ile olan durumlarına bakıldığında bu biraz ironikti.
"Konuşmamız gerek," dedi Finn. Aynı zamanda arkadaşlarını kaybetmemek için ilerlemeye devam ediyorlardı.
Clarke, olabildiği kadar normal bir ses tonuyla "Tabii," dedi. "Ne hakkında konuşmak istiyorsun?" Adımlarını farkında bile olmadan hızlandırmıştı.
Finn de Clarke'a uygun bir şekilde hızlandı. "Ne hakkında olduğunu ikimiz de biliyoruz," dedi Finn, olağanüstü bir sakinlikte. "Her şey çok yarım kaldı-"
Artık pek bir işe yaramayan acil durum asansörlerinden birine bindiklerinde, Finn susmak zorunda kaldı. Clarke'ın da zaten buna verecek bir cevabı yoktu.
Hepsinin adımları eskiye nazaran yavaşken, Finn biraz daha kısık bir sesle konuşmaya başladı.
"Biliyorsun, Clarke. Seni yaptığın şey için suçlamıyorum, yakılmaktan veya başka türlü işkenceden iyiydi - tabii, senin elinden olması işleri zorlaştırıyordu ama."
Clarke cevap vermedi, ama kulakları Finn'in diyeceklerindeydi.
"Çok olay üst üste geldi, o şeyleri nasıl yaptığımı bilmiyorum. Beni tanıyorsun, asla masum insanları öldürmezdim. Seni kaybetmek-" Clarke'ın midesi kasıldı ama bu aşk gibi bir duygu değildi, sadece tuhaftı.
"Seni seviyorum, Clarke- seviyordum yani, biliyorum benden sonra çok şey yaşamışsınızdır, epey bir uyanmadınız."
"Bak Finn," dedi Clarke, yaşadığı şeyleri Finn'e nasıl izah edebileceğini bilmiyordu, "masum insanları öldürmek istemediğini biliyorum, ben de seni öldürmek istemezdim. Ama yıllar geçti, hepimiz değiştik ve hayatta kalmaya çalıştık."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The 100: Simulation
Hayran KurguYaşanan her şey, Ark'a girmiş bir nakliye gemisinin oluşturduğu bir simülasyondan ibarettir. Peki halk, akıllarıyla oynayarak onlara sahte bir dünya hazırlamış olan bu insanlara karşı nasıl bir tutum sergileyecek? UYARI: 7. sezon spoilerı içerir. N...