8

128 19 8
                                    


Bellamy ve Clarke yapılan son çağrı sonucunda yalnızca donup kalmışlardı. Artık kapıyı zorlamıyorlardı, çıkmak için bağırmıyorlardı. Yalnızca gözleri birbirilerininkiyle buluştu.

Kaç saniyeyi öylece birbirilerine bakarak devirdiklerini bilmiyorlardı ama yüzlerindeki kanın git gide çekildiğini görebiliyorlardı. İşin acısıysa bunu durdurmak için bir şey yapacak gücü kendilerinde bulamayışlarıydı.

Kaç masum can aldım? diye düşündü Clarke kendi kendine. Kaç insanın ölümüne sebep oldum?

Bir noktada baktığında, zaten yaşamaya layık olduğunu hiçbir zaman düşünmemişti. İntiharının ardından kızının hiç var olmadığı ve tüm arkadaşlarının hayatta olduğu bir dünyada uyanmıştı, yalnızca birkaç dakika veya saat içinde her şey elinden alınacaktı.

Clarke, Bellamy'nin gözlerini okumayı çok iyi başarıyordu. Bronz teni terden hafifçe parlamaya başlamıştı, yutkunuyordu ve muhtemelen farkında bile olmadığı halde sallanıyordu. Uğruna her şeyini feda edeceği kız kardeşini idam edeceklerdi ve Clarke'ın yaşattığı ölüm duygusunu tekrardan iliklerinde hissedecekti - bu sefer gerçek bir şekilde.

Ve Bellamy bu konuda hiçbir şey yapamıyordu çünkü Clarke'ın zihnindeki sorulardan onda da olduğu açıktı. Yaşama hakkı verilmeye değecek bir insan olup olmadığı.

Clarke, Bellamy'nin yaşamayı en çok hakeden insanlardan biri olduğunu biliyordu. Bu yüzden yüzündeki acı dolu ifadeye bakmamak için kafasını çevirdi. Zaten bir hayat yaşadık, diye düşündü Clarke, kendi kendine. Simülasyon olmasaydı hayatımız tam olarak böyle olacaktı - ikinci bir hayat adaletsizlik gibi bir şey olurdu, değil mi?

Bellamy'nin yaşadığı hayatı da sen elinden aldın.

Onu bir hiç uğruna öldürdün ve şimdi onunla aynı odadasın.

Cesedine son kez baktıktan sonra tavuk gibi kaçmak nasıl bir histi?

Kafasındaki hiçbir ses susmuyordu, yankılar halinde git gide artıyordu ve beynini zonklatıyordu. İdam edilmeyi en çok hakeden kişi oydu ve ikinci bir şans ona verilmemeliydi.

Zaten onu Blodreina'nın eline de bırakmıştın, arkadaşlarını bizzat teröristlere teslim etmeden hemen önce tabii.

Aslında, hayatta kalmak için ne yapmadın ki? Her zaman vicdanını susturdun.

Dünyalıları bir bir öldürdün, Mount Weather'da masum insanlara işkence çektirdin, seninle vicdan yükünü üstlenmiş Bellamy'i terk edip gittin, yanlış giden her şeyin sorumlusu sensin.

Bunca zaman kötü adam olarak gördüğün herkese bak ve söyle, aslında kötü adam kimdi?

   Sendin.

   Hep sendin.

   Herkes senden nefret etti ve sen her zaman onlara zarar verdin.

   Sus, dedi Clarke, beynine fısıldanan her şeyle boğuşurken. Her sesin tonu farklıydı sanki, öldürdüğü insanların sesleriydi.

   Sana yardım eden insanları bile öldürecek kadar nankörsün, değil mi Clarke? dedi Maya'nın sesi.

   Başka şansım yoktu, halkımı kurtarmak zorundaydım!

   Halkın ha, Tondc'de füzelenerek yanan halkını izlemek de hoşuna gitti mi? Ses tekrar değişmişti.

   Aklımı kullandım, Bellamy'i-

   Ya evet - Bellamy, ona hiçbir zaman değer vermedin, ölüp ölmemesi sadece görev için umrundaydı. Ne yazık, o senin için ölmeye hazırken-

The 100: SimulationHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin