28

7.5K 602 200
                                    

Dizlerimde uzanan sevgilimin saçlarını usulca okşarken bir yandan da bakışlarımı beyaz hastane koridorunda gezdiriyordum. Hastaneler beni hep rahatsız eden ortamlardı, buradaki telaşları sevmiyordum. Herkes bir yere yetişmeye çalışıyordu, bir can kurtarmaya, bir umut olmaya...bazıları güzel sonuçlanıyordu, bazıları ise kötü. İşte o zaman haykırışlar, çığlıklar, acılarla doluyordu bu beyaz koridor.

Kaç insan çığlığı çarpmıştı bu beyaz duvarlara, kaç kişi acıyla yumruklamıştı bu duvarları, kaç kişi çökmüştü dizlerinin üzerine koca bir kalp ağrısıyla.

Bunları düşündükçe içimdeki sıkıntı daha da büyüyordu. Atlas'ı o şekilde hayal diyordum, göz yaşları içinde...buna dayanamazdım. Korkuyla bakışlarımı kucağımdaki adama çevirdim, dünden beri doğru düzgün uyuyamadığı için dizlerime uzanmış, biraz dinlenmek istemişti fakat burada uyuyakalmıştı. Hemen burnumu ona doğru yaklaştırıp saçlarının arasına daldırdım ve burnumu saçlarına sürtüp derin bir nefes çektim, kokusu iyi gelmişti. Saçlarının arasına ufak bir öpücük bırakarak geri çekildiğim sırada garip bir hisle dolup taştım.

İzleniyormuşum hissi.

Bakışlarımı koridorun başına çevirdiğimde takım elbiseli uzun bir adamın Atlas'la beni izlediğini gördüm. Ona baktığımı görünce başını yere eğmiş ve büyük bir hızla arkasını dönmüştü. Kaşlarımı çatarak adamı izlemeye devam ettim, sanki o da bunu hissetmiş gibi merdivenlere doğru yönelerek gözden kayboldu.

Neyin nesiydi bu?

Dudaklarımdan sıkıntılı bir nefes bırakıp bakışlarımı tekrardan kucağımdaki Atlas'a çevirdim. Belki de onun tanıdığı biriydi, akrabası olabilirdi, annesini merak edip gelmişti belki de. Bunu daha sonra Atlas'a söylemeyi aklımın bir köşesine yazıp saçlarını okşamaya kaldığım yerden devam ettim.

Aysel ablayı çok ağrısı olduğundan dolayı sürekli uyutuyorlardı. Doktorlar sürekli durumunun daha kötüye gittiğini ve her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Atlas'ın her bu cümleyi duyduğunda, sırtında tonlarca ağırlık varmışçasına omuzlarını silkişi kalbimde koca bir ağırlığa neden oluyordu. Canının yandığına, her geçen gün gözlerindeki o umut ışığının söndüğüne şahit olmak beni paramparça ediyordu. Kalbindeki yüklerin birazı bana geçsin istiyordum, o çok yara alıyordu, çok üzülüyordu, çok mahvoluyordu, biraz da onun yerine ben başetmeye çalışsaydım diyordum.

Ahsen...o daha minicikti. O kadar küçük olmasına rağmen bazı şeyleri hissediyordu, anlayabiliyordu. Kendi yaşıtlarına göre daha olgun bir çocuktu. Saat başı telefonla Atlas'ı arıyor, annesinin durumunu öğrenmeye çalışıyordu. Dün gece telefonun diğer ucundan kurduğu o cümle, titreyen ses tonu hala kulaklarımdaydı. 'anne melek oldu mu?' demişti telefonu açar açmaz. Kimsesi yoktu onunda, annesi ve abisinden başka. O yüzden çok korkuyordu, onları kaybedince bir daha geri gelmeyeceklerini bildiğinden çok korkuyordu.

Dizlerimdeki Atlas kıpırdanmaya başlayınca tüm kötü düşünceleri zihnimde savarak bakışlarımı ona indirdim. Gözlerini yarım yamalak açıp dudaklarının arasından bir şeyler homurdandı ve ardından yavaşça bacaklarımdan kalktı.

"Uyuyakalmışım, özür dilerim."diye fısıldadı uykulu ses tonuyla."Bacağın çok acıdı mı?"diye sordu elini sağ dizimin üzerine uzatıp orayı okşarken. Dudaklarıma buruk bir gülümseme yerleştirip başımı iki yana, olumsuz anlamda salladım."Hiç acımadı."o da benim gibi gülümseyerek dizimin üzerindeki eli çekip gözlerini ovuşturdu, hala uykusu var gibi görünüyordu. Sadece bir saat uyuyabilmişti, o uyku kimseye yetmezdi."İstersen biraz daha uyu, bir şey olursa ben seni uyandırırım."diyerek dizlerime elimle bir kaç kez vurdum fakat o ellerini gözlerinden çekmeden başını iki yana salladı. Dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes verip onu izlemeye devam ettim.

say my name | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin