2

24.9K 1.5K 754
                                    

Vücudumun her yerinde hissettiğim müthiş ağrı ile yüzümü buruşturdum. Tek gözümü zorlukla araladım. Karşılaştığım ilk şey iki çift ayakkabıydı, beni döven iki kişinin ayakkabıları. İkisi sokaktan aşağı doğru koşmaya başladıklarında diğer gözümü de araladım, gözlerimi açınca başıma yayılan ağrı ile inleyerek elimi zorlukla kaldırdım ve başımı tuttum.

Her yerim sızlıyordu.

"Hey!"gözlerimi kaldırıp başımda duran yüze çevirdim, ay ışığında endişeyle parlayan yeşil gözlerine bakıp yutkundum. Uzun bir süre izledim gözlerini, o da yeşillerini benim kahvelerimden çekmedi. Gözlerime bu şekilde baktığında içimi okuyormuş gibi hissetmem çok garipti, sanki içimde yaşadığım her şeyi görüyordu. Titreyen kirpiklerimi bir kaç kez aşağı yukarı hareket ettirdim.

Islak saçlarından bir kaç tutam alnına doğru düşmüş, alnında boncuk boncuk biriken bir kaç ter damlası parıldıyordu. Daha fazla ona bakamayacağımı anladığımda gözlerimi yumdum, canım öyle çok yanıyordu ki, uyuyup bir daha uyanmamak istiyordum. Hiçbir ağrıyı ve sızıyı hissetmek istemiyordum, sadece günlerce uyumak istiyordum."Beni duyuyor musun?"sesini duyunca gözlerimi ağır bir şekilde aralayarak başımı zorlukla salladım."Seni kaldıralım."diye mırıldanarak yere çöktü, omuzlarımı nazik bir şekilde tuttu ve beni yattığım ıslak yerden kaldırdı. Yağmur damlalarının yüzüme vurduğunu o an idrak edebildim, yağmur daha çok şiddetini arttırmıştı ve gök gürlüyordu. Karnımda hissettiğim ağrı ile yutkunup bir kaç kez öksürdüm.

"Çok kötü görünüyorsun, seni hastaneye götürmeliyim."başımı olumsuz anlamda sallayarak bir kez daha öksürdüm."Hayır, evime gitmek istiyorum."bakışlarını sokağın başına doğru çevirip sıkıntılı bir nefes alıp verdi."Evin nerede?"ellerimi hırkamın cebine sokup kâğıt parçasını cebimden zorlukla çıkarttım ve titreyen ellerimle ıslanmış kâğıdı karşımdaki yabancıya uzattım. Kâğıdı elimden alıp okuduktan sonra başını kaldırdı ve kaşlarıyla önünde durduğumuz evi işaret etti."Evinin önündeyiz."

"Gerçekten mi?"diye mırıldandım yorgun sesimle. Sonunda saatlerdir aradığım o evi bulabilmiştim, hatta önünde hayatımda yemediğim dayağı yemiştim...harika.

"Hastaneye gitmek istemiyorsan evine çıkartayım."diyerek çöktüğü yerden kalktı ve fermuarı açık, köşeye fırlatılmış çantamı omzuna asarak tekrar bana döndü."Kolunu omzuma at."diyerek bir kez daha yere çöktü ve kolunu belime doladı. Dediği gibi kolumu omzuna attım, beni yerden kaldırarak önünde durduğumuz evin kapısına doğru ilerlemeye başladı.

Her şeyi bir kenara bıraktım, ağrıyan vücudumu bile umursamadım karşımdaki evi görünce. Kurtuluşumdu bu ev, kurtulmuştum. Amcamın o zulümlerinden, patronumun iğneliyici sözlerinden, çevremdeki insaların nefretinden, doğduğumdan beri beni kabul etmeyen o lanet şehirden kurtulmuştum. Bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan istemsizce, mutluluktan mıydı yoksa canımın acısından mı bilmiyordum fakat ağlıyordum işte.

"Hey, çok mu yanıyor canın?"diye sordu şefkatle kollarının arasında olduğum yabancı. Zorlukla yutkundum, alışık olmadığım bir ses tonuydu bu, alışık olmadığım bir ilgiydi. Garipsedim."Hayır, sadece..."diye fısıldadım, devamı gelmedi. Ne söyleyeceğimi, ne düşüneceğimi, nasıl tepkiler vereceğimi, ne yapacağımı, şu ana dair hiçbir şey bilmiyordum."Korkuyorum."diye devam ettim sözlerime.

Koca bir şehirde tek başıma ayakta durmaktan korkuyorum.

"Çok korkuyorum."

Yalnızlıktan korkuyorum.

Karanlıktan korkuyorum.

Yalnız başıma, buz gibi bir kaldırım taşının üzerinde ölmekten çok korkuyorum.

say my name | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin