15.BÖLÜM

789 66 14
                                    

15.BÖLÜM

Öfke kanında dolaşıyordu, bunun kokusunu alabiliyordum. Saklamaya çalışıyordu ama duruşuna bile yansıyordu. Acaba o da benim kanımda dolaşan korkuyu hissedebiliyor muydu? Kaybolmuş ve çaresizdim. Tamamen…

Beni sertçe tutuşunu ve arabaya neredeyse fırlatışının -ki aslında gerçekten fırlatmıştı, reflekslerim sayesinde siyah ve hala deri kokusuna sahip geniş koltuğa oturabilmiştim.- ardından bana sertçe ‘Otur ve işlerimi zorlaştırma.’diyerek karşıma geçmişti. Araba büyüktü ama onun lanet bakışları altında kendimi bir metre karelik alanda sıkışmış gibi hissediyordum. Bu his boğazımı kurutuyor ve nefes almama engel oluyordu. Niklaus Mikaelson nefesimi kesiyordu; oldukça kötü yönlerde ve çok kıyamet anlamlarda…

Sarı saçlarını eliyle dağıtırken, dik bakışları beni esir aldı. Yeşil gözlerinde tuhaf ve çözülmesi imkansız şeyler dönüyordu. O başlı başına bir bulmacaydı. Yanağındaki küçük gamze ne zaman ortaya çıksa ellerim delicesine titriyordu. Ve işte oradaydı… Küçük ve adi bir gülümseme…

Arabaya binmesini beklediğim sarışın geç kaldığında istemsizce ağzımdan kaçan ‘Rebekah?’ sorusuna hakim olamadım. Arabada onunla yalnız olmak istemiyordum ve Rebekah’nın iyi olduğundan emin olmalıydım.

İlk andan beri rahatsız edici derecede derin olan bakışları biran odağını kaybetti ama sonra geri toparlandı. ‘Yaptıklarınızdan sonra sizi tekrardan bir arada tutacak kadar aptal olduğumuzu mu düşünüyorsun?’ Şey… Aslında bu beklemediğim bir şeydi. O yüzden çenemi kapalı tutmaya karar verdim. Her ne söylersem söyleyeyim Rebekah yanıma gelemeyecekti. Onun şanslı olduğu kanısına vardım. İçimden bir ses Elijah ve Kol Mikaelson’la yolculuk yapmanın Niklaus Mikaelson ile yapmaktan daha eğlenceli olduğunu fısıldıyordu.

Karşımdaki adamın aldığı her nefeste biraz daha geriliyordum, sanki her an gözüme sokmak istercesine yanına koyduğu silahını alıp kafama yaslayacakmış gibi hissediyordum. O şeylerden hiçbir zaman hoşlanmamıştım. Her zaman uzak durmaya çalışıyordum ama şimdi karşımdaki adam tarafımdan bu konuda açıkça tehdit ediliyordum. Onun için önemli değildim, Damon için olduğumu da düşünmüyordum; beni öldürmesine üzülecek kişi Rebekah’dı ama onun da öncelikle kendi sorunlarını halletmesi gerekiyordu.

Çok fazla sessizlik vardı ama bir şey söylemek istemiyordum ve Klaus Mikaelson’un da benimle aynı fikirde olması beni şaşırtmamıştı, o da muhtemelen sesimi duymak istemiyordu. Zaten ne diyecektim, kaçtım çünkü seninle evlenmektense ölmeyi tercih ederim mi? Kesinlikle doğru ve ölümü hak eden sözcükler olurdu. Başıma geleceklere bir yenisini daha eklemiş olurdum. Bu konuda yeterince problemim yokmuş gibi her dakika daha büyük dertlere yol açıyordum. Sanki evren üstümde kozmik bir deney üzerine çalışıyordu.

Pencereden dışarıya baktım hala otobanda hızlı bir şekilde ilerliyorduk. O an yaklaşıyordu, Damon’un beni yakında göreceğine emindim.

Düşünmek istemiyordum ama beynimin bir tarafı yüzleşme için hazırlanıyordu. Onu hayal edebiliyordum. Bana çıkışı Niklaus Mikaelson’dan daha fazla olacaktı. Klaus beni zamanla ve yavaşça  yok etmeyi planlıyor olabilirdi ama Damon beni ilk gördüğü anda infaz edecekti. Konuşmadan, tek bir söz bile etmeme izin vermeden…

Aramızda hangimizin haksız olduğu konusunda asla bir konuşma geçmeyecekti. O doğru olanı yaptığını savunarak bana emirlerini sıralamaya başlayacak ve kaybolmamı sağlayacaktı. Onun peşimde oldukları şey buydu, ben… Ruhum. Parçalamak istiyorlardı, Damon bunu daha önce hatırlatmıştı. Beni değiştirebilirdi, onun tarafından yönetilmek için yeterince zayıftım. Kendi irademe bile söz geçiremeyecek ve özellikle yaşayan iki akrabasına karşı çıkamayacak kadar zayıf…

Ben Nasıl İstersemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin