7.BÖLÜM
İçimde hem bir rahatlama hem de büyük bir rahatsızlık oluştu. Mikaelsonlara bir şekilde güveniyordum. En azından bir iki tanesine güveniyordum.
Tamam, sadece Rebekah’ya güveniyordum. Umarım beni odada bekleyen kişi ondan başkası değildir.
Büyük ahşap bir kapının önüne geldik. Oda yine aile armasını taşıyordu. Garson, kapıyı çaldı. Ama içeriden bir onay beklemeden kapıyı benim için açtı.
İçeriye ilk adım attığımda burnuma yanık kokuları geldi. Yüzümü buruşturmamaya çalışarak biraz ilerledim. Arkamı döndüğümde garsonun, kapıyı örterek gittiğini gördüm. Aklım hala bu restoranın sahiplerindeydi.
Oda oldukça loştu. Hatta öyle ki odanın ucundaki kocaman masada ayaklarını uzatarak oturan adamın kim olduğunu anlamak için gözlerimi kırpıştırdım. Öğrendiğimde ise ayaklarım istemsizce geri bir adım attı. Adam o sırada oturduğu yerden kalkmadan ışıkları açtı. Bunu nasıl yaptığını anlayamamıştım.
Klaus Mikaelson, bana sanki bir gösteriyi izler gibi bakıyordu. Yüzü alayla ve kendini beğenmişlikle doluydu. ‘Sana hoş geldin diyebilir miyim?’ Bana lütfen bir şey demeyin.
‘Burada ne işim var?’ Biran önce gitmek istiyordum. Eve gidip, kendimi yatağıma atmalıydım.
‘Her davet edildiğin yerde böyle mi davranırsın?’dedi gülerek. Davet edilmek mi? Buraya nasıl getirildiğimi biliyor muydu?
‘Ben davet edildiğimi sanmıyorum.’derken sesimi ciddi tutmaya çalışıyordum. Derin bir nefes aldım. Güçlü görünmeye çalıştım.
Beni şaşırtan bir cevap verdi. ‘Buraya kaçırılarak mı geldin?’
‘Hayır ama-’
‘O zaman kendini davet edilmiş sayabilirsin.’derken eli kısa sakallarının arasındaydı. Düşünüyor gibiydi.
Konuyu uzatmadım. ‘Pekala, o zaman davetiniz için teşekkür ederim.’
‘Akıllı kız.’derken masasından kalktı. Çevik bir şekilde hareket ediyordu. ‘Nasıl davranacağını bilmene sevindim.’ Başparmağını bana doğru tutmuştu. Tehditkar bir şekilde…
Bunu bir uyarı belirtisi olarak algıladım.
Çeneni kapalı tut, Caroline. Bu adam seni öldürebilir ve bundan kimsenin haberi bile olmaz. ‘Peki şimdi beni buraya neden davet ettiğinizi sorabilir miyim?’ Nazik olmaya çalışıyordum. Kendimi cesaretlendirmek işe yaramayacaktı çünkü.
‘Yemek ve bir teklif için diyelim…’
Teklif fikri aklımı karıştırırken, bana doğru yaklaştı. ‘Rebekah ile mi ilgili?’
Başını olumsuz anlamda salladı. Bana daha da yaklaşırken kendimi, sanki denizin ortasında kalmış bir yolcu gibi hissettim. Klaus Mikaelson’da benim köpekbalığım oluyor olmalıydı. Beni midesine indirip yok etmeye hazır. Bedenimi bir titreme aldı. ‘Damon ya da Stefan ile mi ilgili?’
Dudaklarını büzdü. ‘Hayır. Ama teklifim onları da ilgilendiriyor tabi.’
‘Anlamadım, Bay Mikaelson. Teklif ile ne demek istediğinizi, anlamadım.’
Gözlerini gözlerime dikti. Yeşil gözleri ben tehlikeyim diye bağırıyordu. ‘Lütfen aşkım, bana Bay Mikaelson deme.’
‘Demin bana aşkım mı dediniz?’ Lütfen yanlış duyuyor olayım.
‘Buna takılma, bu sadece bir kelime.’dediğinde bariz bir şekilde rahatladım. ‘Alışmaya çalış.’diye eklediğinde ise tüm rahatlamam yok olup gitti. ‘Neye alışmalıyım?’ Kullandığı sözcüklerin beynimdeki yankıları pek hoş şeyler değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Nasıl İstersem
Fiksi PenggemarDuvarlarını pembeye boyamak her zaman arkasındaki siyahı örtmez.