9.BÖLÜM
Caroline gerçekten kendini kaybetmenin eşiğine gelmişti. Damon durumu daha kötü bir hale sokuyordu. Ona konuşmaları gerektiğini anlatmıştı ama ağabeyinin cevabı, onu gerçekten deliye döndürmüştü. 'Önemli bir işin ortasındayım. Ne konuşacaksak bunu sonra yapmamız mümkün mü?!’ Adamın sakin sesi Caroline’ın başının ağrımasına neden oldu.
'Beni zorla evlendirmenden daha mı önemli!'diye bağırdı genç kız, telefondaki ağabeyine.
Ağabeyinin cevabı kısaydı. 'Sanırım haklısın, eve geliyorum.'dedi Damon telefonu kapatırken. Sonra kendisie bakan şerife döndü. 'Bu işi nasıl kapatacağız?'
'Her zaman ki gibi Bay Salvadore...'dedi şerif. Damon kafasını salladı. Evde onu bekleyen fırtınanın farkındaydı. Suçun kendi üstüne kalacağını biliyordu.
Hayatları bir savaş meydanıydı, herkes birbirini düşürmek için yarışıyordu ve tozlar yere indiğinde orada kalan tek kişi Damon olup çıkıyordu. İşte yine tüm sorumluluk ona kalmıştı.
Caroline’ın onu canavar gibi gördüğünü, görmüyorsa bile yakın zamandan göreceğini biliyordu. O zaman o da canavarı oynayacaktı.
Hayır, o Stefan gibi her şeyi anlatmanın derdinde değildi, eğer kız kardeşi korku içinde yaşamayacaksa Damon, kötü adam olmayı kabul edebilirdi. Klaus’u sınırlayabilen bir yapısı vardı, bugün ona mani olmamıştı ama kız kardeşine eziyet etmesine de izin verecek değildi. Hafif bir korkunun kıza iyi geleceğini düşünmüştü, böylece Klaus’un sözünden çıkmayacaktı. Ama bunun yerine kızın kabuslarını geri getirmişti. Ona yardım etmeye çalışmış ama işleri daha da batırmıştı. Caroline ile ilişkileri asla eskisi gibi olmayacakmış gibi hissediyordu.
Doktor kardeşinin kriz geçirdiğini söylediğinde yine eski günlere dönmüştü. Yıkık bir aile ve hiçbir şeyden habersiz bir kız çocuğuyla baş başaydılar.
‘Lanet olsun!’diye mırıldandı, tüm bu olayların sorumlusu o aşağılık fahişeden başkası değildi. O aptalı ilk gördüğü yerde öldürecekti. Damon’u zayıf düşürüp, kendisine inandırmıştı.
Onu kız kardeşiyle tanıştırmayı bile düşünmüştü. Gardını belki de ilk defa indirmişti ve o sürtük bundan yararlanıp, ona ihanet etmişti. Stefan onun hakkında söylediklerinde haklıydı. Herkes haklıydı, sadece çoğu kişinin Damon’a, ‘Ben söylemiştim.’demeye cesareti yoktu.
Eve oldukça kısa sürede ulaşmıştı. Arabayı evin önüne park etti, birisinin çekeceğinden emindi. Kapıdaki Ed’e selam verdi. ‘Bol şans.’
Ed’in neden bahsettiğini eve girdiği anda anladı. Stefan’ın karşısındaki sarışına odaklandı. Rebekah Mikaelson’un her an buraya gelebileceğini hesaba katmamıştı. Kız bağırmıyordu, sadece Stefan’a şu klasik Mikaelson duruşlarından birini sergiliyordu. Onun arkasındaki koltukta kız kardeşi sessizce oturuyordu. Damon’un ayakkabısının sesleriyle herkesin bakışı ona toplanmıştı. ‘Silahları hazırlamışsınız.’dedi alaycı bir sesle. Caroline ona inanamıyorcasına bakıyordu. O kimdi ve ağabeyine ne yapmıştı?
Rebekah cevap verdi. ‘Eğer savaş açan taraf siz olmasaydınız, emin olun hiçbir zarar görmezdiniz Bay Salvadore…’
‘Caroline bana karşı savaşamaz.’
‘Onu tanımıyorsunuz.’dedi Rebekah, başını sallayarak. Caroline’ın ne kadar güçlü olduğunu bilmediklerine emindi. İkisi Caroline burada değilmiş gibi konuşuyorlardı.
‘Onu tanımayan asıl sensin.’diye karşı çıktı ona, Damon. ‘Ona sor, arkadaşına sor.’
‘Zayıf olduğumu mu söylüyorsun Damon?’ Caroline gözlerini yerden kaldırdı. Gözleri kimsenin alışık olmadığı bir ifade taşıyordu. Kırılmış gibiydi…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Nasıl İstersem
FanficDuvarlarını pembeye boyamak her zaman arkasındaki siyahı örtmez.