14.BÖLÜM
Kendimi bir uçurumun kenarında hissediyordum. Gözlerim dikkatlice barı taradı ama görebildiğim tek tanıdık yüz Elijah’ınkiydi. Stefan ya da Damon’a dair hiçbir iz yoktu. Onların da burada olup olmadıklarını merak ettim. Eğer biliyor olsalardı beni almaya geleceklerine dair bir saniyelik şüphe duymazdım. ‘Elijah bunu yapamazsın. Başımıza gelecekleri biliyorsun!’diye bağırdı Rebekah.
Bar bir dakika içinde boşalmıştı. Her şey Elijah’nın elini kaldırması ve herkesin çıkmasını rica etmesiyle olmuştu. Ürkütücü ve güçlü Mikaelsonlara kimse hayır diyemiyordu.
‘Sevgili Rebekah, seni şimdi götürmemem asla yakalanmayacağın anlamına gelmez. Bu küçük oyununuzu kısa sürdürmeniz herkes için doğru olan davranış olur.’ Ceketinin düğmelerini düzgün bir ifadeyle iliklerken ona baktım, nasıl bu kadar sakin görünebilirdi? O her zaman böyleydi, ama şuan biraz daha sert ya da sinirli görünmesi gerekmez miydi? Onları aylardır peşimizden koşturuyorduk. Fakat Bay Mikaelson asla tavrından ödün vermiyordu.
‘Klaus’un bizi affedeceğiniz düşünüyorsan-’ En kötü kabusum Mikaelson’un adını duymak benim üstümde çok iyi sonuçlar oluşturmuyordu. Onu bir daha görmek istemiyordum ama kendim kadar emindim ki onu çok kısa süre sonra görecektim.
‘Onun sizi affedeceğini sanmıyorum Rebekah ama kaçtığınız her gün için size daha çok acı çektirmeye çalışacağını biliyorum.’dedi gözlerini kız kardeşine dikmişken… İkisi ben yokmuşum gibi konuşuyorlardı. Bu beni biraz olsun rahatlatmaktan öteydi. Bulunduğum konum her şeyden çok daha berbattı. Ve daha da kötü bir yere gidecekti.
‘Gitmemize izin vermek zorundasın Elijah…’
‘Rebekah…’
Rebekah ona doğru yaklaştı. Sesindeki yumuşak ve çaresiz ifade yüzünden ağlamamak için dudaklarımı ısırdım. Başımız hiç olmadığı kadar beladaydı. Tamamen saplanmıştık. ‘Lütfen. Sadece lütfen…’
Elijah elini yavaşça onun omzuna koydu. ‘Rebekah benim yapmamı istediğin şeyin bedelleri çok fazla.’
‘Elijah, o bizi öldürecek. Bunu biliyorum, sen de biliyorsun…’ Sonlara doğru kaybolan sesiyle ağzımdan çıkan hıçkırığa engel olamadım. O an Elijah Mikaelson ile göz göze geldik. Bana acıyan bakışlar attığında başıma gelecek şeylerin Rebekah’nınkinden bile büyük olacağını fark ettim. Rebekah onların kanıydı ben ise sadece aptal bir kızdım. Değersiz biri… Beni öldürmeleri işten bile değildi.
Elijah kız kardeşini kollarının arasına aldı. ‘Rebekah anlamaya çalışmıyorsun.’
‘Gitmemize izin ver.’ Rebekah’nın kısık sesi
‘Ne?’ Başını olumsuz anlamda sallayarak kız kardeşinin başına bir öpücük kondurdu. ‘Siz kızları bir daha asla bırakmayacağız. Başınıza binlerce felaket gelebilirdi. Bizden önce başkaları tarafından bulunabilirdiniz. Rebekah peşinizde ne kadar kişi olduğunun farkında değilsiniz.’
‘Bunu yapabiliriz, tekrar deneyebiliriz.’
‘Rebekah sınır dışına çıkmanıza bile imkan yok. Tüm kapılar kontrolümüz altında… Şehirden ayrılmanızın hiçbir yolu yok.’ Bu seferki ses tonu daha katıydı, başka hiçbir şansımız kalmamıştı. Elijah Mikaelson gitmemize asla izin vermeyecekti.
Rebekah ağabeyinin kolundan tutup benden uzak bir köşeye çekerken onları kaybolmuş bilincimle izledim. Yaşadıklarım sanki bana bir rüya gibi geliyordu. Cehenneme çok yakın olduğumu hissettiren bir rüya…
İçeriden yükselen bağırış sesiyle içimde bir ürperti hissettim. Jimmy! Ona ne olmuştu?
‘Tanrım, o iyi mi?’ Rebekah’nın sesi oldukça yüksekti. Ben ise aklıma dolan binlerce senaryo ile sıkışıp kalmıştım. Lütfen Jimmy iyi olsun!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Nasıl İstersem
Fiksi PenggemarDuvarlarını pembeye boyamak her zaman arkasındaki siyahı örtmez.