1.13

30 2 5
                                    

Otis, gözlerini o hiç unutamadığı baterinin arkasında açarken üstündeki kıyafetlere göz attı. Hayır, hayır bu olmamalıydı. Bu sahneyi tekrar yaşamak istemiyordu, sadece kafasındaki bu şeylerin bir an önce gitmesşni istiyordu. Yavaş yavaş kızıla boyanan beyaz gömleği onun seri bir hareketle ayağa kalkmasını sağladı. Üzerinde hissettiği, seyircilerin ona olan tuhaf bakışları Otis'i rahatsız etti.

Biraz daha dikkat ederek kitleyi inceledi. İnsanların yüzü sanki kalemle çizilmiş gibiydi. Orkestra yavaşça sahneye dizilirken Otis onların yüzlerini hatırlayamadığını fark etti. Hiçbirini hatırlamıyordu, bu iyi bir şey miydi?
Orkestra şefi hazırlıklarını bitirdiklerinde Otis'e yandan bir bakış attı. Uzaklaştığı tabureye, kısacık bir süre içerisinde tekrar oturdu. İşte en kötü yere geliyorlardı. Tanıdık şarkıyı duyduğunda vaktin geldiğini anlamış ve korkudan titremeye başlamıştı. Baterinin üstünde duran ışıklara baktı, özellikle biri sönmeye yakındı. Otis, eline ne zaman geldiğini bilmediği bagetleri irkilerek yere fırlattı. Müziğin sesi yavaşça boğuklaşırken Otis hızla sahneden aşağıya indi ve aynı şekilde salonun çıkışına yöneldi.

Seyircilerin bakışları onu daha da rahatsız ederken, arkasına döndü. Bütün sehirciler tek bir vücutta birleşmiş, yüzlerindeki üzgün maskenin altından gülümseyerek, "Senin suçun!" diye hep bir ağızdan konuşuyorlardı. Otis o an dolmuş gözlerini sımsıkı kapattı, neyi yanlış yapmıştı ki, onun suçu oluyordu?. Bunu ona yapmamalılardı, hiç mi acımıyorlardı?

Otis salondan koşarak uzaklaşırken, kendini tuvalete zorla attı. O canavardan kaçmak çok zor olmuştu. Yere otururken derin bir nefes verdi. Zaten canı yeterince acıyordu, ne diye onun üstüne geliyorlardı? Her şeyi Otis'in sırtlanmasına rağmen, nasıl o suçlu olabiliyordu? Her boktan şeyi kendi başına atlatmaya çalışıyordu. Artık yetmeliydi.

Seyircilerin birbiriyle karışmış gürültüsü, patlamayı andıran bir sesle kesilince Otis korkuyla başını dizlerine gömdü. Hayır, aynı şeyi tekrar yaşamak istemiyordu. Zaten yeterince bunaltıcıydı.

Avuçlarının ısındığını hissetti. Ellerini kaldırıp ne olduğuna bakmaya çalışırken gözleri, sanki ne olduğunu görmeden biliyormuş gibi görüşünü bulanıklaştırıyordu. Gözlerini birkaç kez açıp kapattıktan sonra geri açtığında sıcak bir ıslaklıkla kaplanmış avuçlarına baktı. B-bu.. Kandı!

Otis nefes nefese yatağından fırladığında John boğuk bir iniltiyle elini Otis'in yüzünde gezdirerek ağzını buldu ve bir şaplak atarak sırtını Otis'e döndü. Ağzında bir şeyler geveleyip kendi de duyamayınca bu sefer daha yüksek bir sesle konuştu.

"Birkaç saat sonra maçın var, seni aptal top. Şimdi götünü o yatağa koy ve uyu."

Otis, John'un boğuk sesiyle rahatlarken yalnız olmadığını aklında tutmaya çalıştı. Evet, yalnız değildi, onu seven ve onun yanında olan birçok insan vardı. Kendini üzmesine gerek yoktu. Her şeyin bir gün güzelleşeceğini düşünmeliydi.

"Hey," dedi yerde yatan gence dönerek. "Beraber uyuyalım. Olur mu?"

"Ana kucağı istiyorsan ben sana onu veremem yalnız." Uykusu kaçmak üzereydi. Örtüyü kaldırdı ve boşluğa eliyle birkaç kez vurdu. "Gel hadi."

Otis yattığı sıcak yataktan aşağıya inerken ona verilen kalın örtüyü aldı ve John'un ona açtığı yere kıvrıldıktan sonra örtüyü üstlerine örttü. Sıcakta uyumak çok güzeldi. John ona sokulan gence aynı şekilde karşılık vererek saçlarını karıştırdı.

"Üzgünsün. Ne oldu?"

Otis olduğu yerde biraz büzüştü. Etrafındaki insanların çoğu onu yormaktan başka bir şey yapmıyordu. En azından yeni bir aileye sahipti artık. John biraz geri çekilerek Otis'in suratına bakmaya çalışınca o kafasını biraz daha gömdü ve iç çekti. Kaşlarını çatarak Otis'e doladığı kollarını biraz daha sıkılaştırdı. Acaba tekrar görüşmeselerdi, Otis tek başına ne yapacaktı?

snake | bxb [ASKIDA]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin