Merhaba!! Bekleyen var mı acaba?? Uzun zaman oldu, farkındayım ama ilham gelmesini bekledim ki bir işe yaramadı, yazdığımdan memnun değilim maalesef. Üç veyahut dört tane taslak oluşturdum ama yine ilk yazdığıma döndüm. Çok fazla gel git yaşadım o yüzden bölüm uzadıkça uzadı. Diğer bölümden birazcık daha kısa bu yüzden affınıza sığınıyorum
Lütfen yorum yapmayı unutmayın 🌸
Duyuruları genelde panomdan yapıyorum haber almak için takip edebilirsiniz 👉🏻
Keyifli okumalaaar
----
Üç kişi de odamı terk ettiğinde istediğim gibi yalnız kalabilmiştim ancak beklediğimin aksine mutlu veya memnun hissetmiyordum kendimi. Hayatım boyunca hiçbir hareketimden pişman olmayan ben için değişik duygulardı bunlar. Vicdan azabı böyle bir şeymiş demek ki, diye düşündüm. Beyaz demeye bin şahit gereken kapıma, zamanın farkında olmasam da uzun süre baktığımı varsayıyordum. Belki beş, belki on dakika. Bakışlarımı sonunda odağından ayırabildiğimde tırnaklarını yüreğime geçirip kanatmaya çalışan hisleri görmezden gelerek çalışma masama ilerledim küçük adımlarla. Girdiği ufak çaplı krizden sonra resim yaptığı kağıt olduğu gibi masamda duruyordu. Mavi ve beyaz renkteki boya kalemlerimi sıradan kağıdın üzerinde dans ettirmiş, bambaşka bir boyut kazandırmıştı adeta. Boş ve anlamsız parça birden güzelliğe bürünmüştü. Bulutların yamuk da olsa gerçekçi şekli, ay ışığının kağıt üzerinde bile parlaması ve kendini belli etmesi... Muazzamdı. Araya eklediği küçük uçak detayı bana, onun uçakları sevdiğini düşündürdü. Sıradan şeyler çizdiğini düşündüğüm için gördüğüm resim beni şaşkına uğratmanın yanında hayrete de düşürmüştü itiraf etmek gerekirse. Bir de benim yapamadığımı yapıp sevdiği işlerle uğraşıyor olması bir miktar kıskandırmıştı içimdeki şeytanı. Masum insana karşı kıskançlık duymak ancak şeytanın işi olurdu çünkü. O an tırnak içime battı, kanattıkça kanattı. Öyle ki içime doğru süzüldüğünü hissedebiliyordum. İlk ve en büyük pişmanlığımı yaşıyordum. İlk olmasının şaşkınlığı vardı üzerimde. Şaşkın olduğum için de ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir an, evden ayrılmadıklarını düşünerek aşağı inip yanıma gelmesini teklif etmek geçti içimden ancak bu o kadar kısaydı ki kendim bile farkında değildim. O kısacık an, ben farkında olmasam bile, ayaklarımın hareket etmesine yetmişti. Hâlâ avuç içlerimde durduğunu fark ettiğim a4 kağıdını masama özenle bıraktım, kenarının kırılmamasına özen gösterdim bunu gerçekleştirirken. Kapıya yürüdüğümde hiç beklemeden kolunu indirip odama gelmek için kullandığım koridoru aşarak orada olduklarını düşündüğüm yere kapıdan baktım sadece. Orada olmadıklarını görünce omuzlarım istemsiz çökmüştü. Evden ayrıldılar herhalde, diye düşündüğüm sırada mutfak kapısından gelen sesi duydum. Ömrümde hiç duymadığım sesti ancak ona ait olduğunu tahmin etmesi hiç zor değildi. Yönümü kuzeye çevirdim bu sefer. Mutfak masasında kapıya sırtı dönük şekilde oturmuş, annesinin onun için evden getirdiği çilekli sütü içiyordu.
Masumdu. Hem de çok.
Onu korkutmamak için bu sefer sessiz ve ekstra dikkatliydim. Annesi, onlara yaklaştığımı görünce başta oğlunu koruma iç güdüsüyle yerinde doğrulmuştu ama gözlerimdeki pişmanlığı gördüğünden midir bilinmez, sakince yerine geri oturmuştu. Taehyung'un hemen yanındaki boş sandalyeyi çekip oturduğumda o, çıkan sesle dönüp bana bakmıştı. Bakması ve gürültüyle sandalyeden kalkması aynı anda gerçekleşince şaşırmıştım. Annesi, elini ellerinin arasında alıp sakinleştirmeye çalıştı.
"Bebeğim, sakin ol. Hadi gel hyungunla tanış." diye ikna etmeye çalıştı.
"Hayır, hayır, hayır. İstemiyorum, istemiyorum, istemiyorum." diyor bir yandan da başını şiddetle iki yana sallıyordu. Ben yapsaydım kesinlikle başım dönmüştü. Bu hali bana az önceki krizini hatırlatmış ve tüylerimi diken diken etmişti. Sakinleşmesine yardımcı olmamın daha kötü sonuçlar doğurmasından endişe ediyordum. Yine de şansımı denemek istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ray of hope | vmin
FanfictionKim Taehyung en çok Park Jimin'i seviyor ve her adımında yanında olmasını istiyordu.