7.'Nane Limon'

204 29 16
                                    

Merhaba!

Bu bölümde ve bundan sonra Jaebum'u küfür etmek yok. Empati yaparak okuyun mümkünse. Alfa olduğu için Jackson'dan  bile daha gururlu. Açıkcası ona ve Jackson'a küfür etmenizi istemiyorum 💜

Ehe bir de siz smut falan diyince ben çok utanıyorum. İtiraf etmek gerekirse ben neredeyse hiç yazamam onu yazarsam da kısa minnacık yazıyorum. Yani bunda da yazarsam böyle olur.

Hepinizi seviyorum iyi okumalar oy vermeniz  ve yorum yapmanız beni çok mutlu ediyor lütfen yapın olur mu? 

Hatalarım yoktur umarım.








Hayatım o kadar da olmasa normaldi. Zorla gittiğim bir işim, kirasını yarı yarıya paylaştığım bir evim ve kafamın rahatlığı vardı. Tek derdim işe gidip gelmekti. Fakat Yoongi beni öyle bir yere getirmiş ve öyle biriyle tanışmıştım ki tüm dengem bozulmuştu. Hayatım mahvolurken yanında ben de oluyordum.

Bazen bir şeyi ezbelerken yanlış yaptığınızı fark ettiğinizde o ezber yaptığınız yanlış şeyi doğrusuyla değiştirmek çok zor olur. Ben hala alışamamışken insan olmadığıma sabah sabah bir kurdun üzerine binmiştim. Hem de bu kurt Mark olarak tanıdığım insan bedenine sahip olan bir kurttu.

Alışmadığım bir şey daha vardı. Jaebum bana ateş saçan gözleriyle bakarken ben içimde yine bir şeyler hissediyor ve ondan gözlerimi çekmek istesem de çekemiyordum. Bana olan bakışlarının altında eziliyordum. Nefesimi bile tutmuştum. O ise sesli bir nefes verdi. Nefesi bile sinirliydi. Çenesi öne doğru gelmişti yine. Kaşları çatıktı ve sürekli yutkunuyordu.

"Üzerindeki koku kime ait?" kükrer gibi sorduğunda korkmuştum. Ama ona çaktırmadım. Kaşlarımı çattım ve konuştum sert bir ifadeyle.

"Hangi vasıfla soruyorsun bunu? Beni zorla öpen adam olarak mı? Sana ne!" hızlı hızlı söylediğim şeyle Jaebum sinirle ayağa kalktı. Birkaç saniye sonra üzerimdeki  Mark'a ait olan ceketi tutuyordu sıkıca. Beni kendine  yaklaştırmıştı. Sinirle verdiği nefesleri yüzüme çarpıyordu. Bu kadar yakın olmak beni rahatsız etmişti. Yine canım yanıyordu. İlk seferki gibi değildi ama yine de yanıyordu. Kalbim daha hızlı atıyordu ve gözlerimi kırpıp duruyordum.

"Bana bak! Ben kabul etsen de etmesen de senin eşinim! Kurdun uyanacak ve o zaman  tamamiyle  eşim olacaksın!" yüzüme resmen kükremişti. Hiçbir tepki veremiyor öylece gözlerine bakıyordum.

"Üzerindeki kokuyu ben mi bulayım? Sen mi söylersin?" tehditkar ses tonu beni korkutmuştu. Korkum kendimden değildi, Mark içindi. Ellerimi hala yakalarımda olan ellerinin üzerine koydum. İfadesi bir anlık değişir gibi oldu. Ama bu birkaç saniye olmuştu. Ellerini tutup üzerimden çekmeyi denedim.

" Bırak beni!" ellerini üzerimden çekme işlemini başaramamış ve çaresizce söylemiştim.

"Kokusundan bulurum onu ve bulduğumda ona ne yaparım biliyor musun?" güldü sinirle. Yutkundum zorla. Mark'ın zarar görme fikri beni korkutuyordu. "Başını gövdesinden ayırmaktan hiç çekinmem Jackson."

"Ona bir şey yapamazsın! Onun bir suçu yok! Beni rahat bırak!" nefes nefese söylemiştim sanki kilometrelerce koşmuşum gibi. Jaebum daha da sinirlendi. Beni sert bir şekilde bıraktı. Koltuğa çarpan sırtım acımıştı biraz. Ellerini sinirle saçlarından geçirdi. Gözleri hala üzerimdeydi.

" Bunu sen istedin. Onun ölümünden sen sorumlu olacaksın!" deyip arkasını döndü. Yürümeye başladığında şaşkınlık ve korkudan ötürü orada kalakaldım kısa bir süre. Sonra ayaklanmış ve peşinden koşar adımlarla gitmiştim. Tam kapıyı açacakken kolundan tutup kendime çevirdim onu. Yanlışlıkla çok yakın olmuştu bedenlerimiz. Tepeden bana bakıyordu. Ben de ona neredeyse sarılmış haldeylen boynu ile bakışıyordum.

I Won't Let You Go / Jackbum ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin