"SÖZ"

182 80 104
                                    

Medya ; AÇELYA DEVRİM

Merhabalar. Ben geldim ve size yeni bir bölüm getirdim. Keyifle okuyunuz efenim ❤️ 

                                  🥀

UPS !
Çüş yani !
Yuh !
Oha !
Ebesinin ki !
  
  Bu tepkileri veriyorum çünkü şu an Açelya' nın amcasının evindeyiz.  
Pardon pardon çok pardon buraya ev demek şu an bana bir değişik geldi. Yani o kadar büyük ki saray mı demeliyim şato mu demeliyim bende bilmiyorum.

Evet Açelya tek başına eve gitmek istemediği için beni de peşinden sürüklemişti.

Evet belki de bu yaptığım hata olabilirdi ne de olsa bu devirde kimseye güvenemezdik. Ama gözlerinde kendimi gördüğüm bir insanın  istesem de kötü olduğunu düşünemezdim. Çünkü acılar büyütürdü insanı ve kendi canı ne kadar yandıysa başkasının canı yanmasın diye o kadar uğraşırdı.
Yani en azından ben öyle düşünürdüm. Bana doğru gelen buydu çünkü.
 
  Zaten kendimi bildim bileli en nefret ettiğim huyumdur; insanlara hayır deyip onları kıramamak. Ama kırmak doğamda yoktu ne yapabilirim ki.
 
    Ki babası da buradaymış. Ama anlamadığım bir şekilde babasından bahsederken yüzü büyük bir nefretle doluyordu ya da ben öyle anlamıştım.              Emin değildim. Sonuçta bir kız babasından nasıl nefret eder ki ?

Açelya' nın "Hadi!" Diyen sesini duymamla düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım.

Heyecanlı görünüyordu. Sanki ilk kez arkadaş edinmiş gibi. Ama tabiki de öyle değildir. Kim bilir kaç bin arkadaşı vardır ?

  Neyse. Onun yanına gittim. Beraber eve doğru adımlarken evin büyük siyah demir kapısının önünde bulunan siyah takım elbiseli iki adamdan sarı saçlı olanı gözünü bana diktiğinde Açelya hemen:

   "Arkadaşım, sorun yok." Dedi.

Adam anında başını eğip kapıyı açtığında bahçeye girdik. Evin ihtişamı bahçede dahada etkiliydi.

Yer yeşil çimenlerde kaplıydı. Kenarlara dikilmiş ağaçlar ve çiçekler çok hoş bir görünüme sahipti. Bahçenin sol tarafında çardak gibi ama daha konforlu bir yer vardı ve hemen arkasında evle birleşik olan kış bahçesi olarak tahmin ettiğim etrafı camlarla çevrili bir oda vardı. Sağ tarafında ise çimen yoktu yol vardı ve garaj olarak tahmin ettiğim yer vardı.

Gerçekten göz kamaştırıcıydı. 

Ben etrafa hayranlıkla ve tabiki ki kocaman olmuş gözlerle bakarken Açelya durup bana döndü ve, yüzümde nasıl bir ifade varsa artık , gülmeye başladı. Önce kaşlarımı  çatsamda o öyle güzel gülerken somurtmanın anlamsız olduğunu düşünerek bende gülmeye başladım. Tıpkı onun gibi. Ama niye güldüğümü bilmiyordum.

  Hani olur ya bazen gülecek bir sebebin yoksa bile saatlerce gülersin. Sebebini bilmezsin. Çünkü eğer acı çekiyorsan hep gülersin. 
    
   Bir insan ne kadar fazla gülüyorsa içinde o kadar fazla acı vardır. Diye bir söz okumuştum bir kitaptan. Çünkü içini belli etmek istemez. Bu yüzden çok gülen insanlara garip bakışlar atmayın ya da bunu onların yüzüne vurmayın. Aksine onların yanında olun ve daha fazla gülmelerini sağlayın. Hayat onları üzüyorken bir de siz üzmeyin. Bırakın isteyen isteği kadar gülsün ki acısını içinde yaşasın. İnanın o kalpteki ağırlığı insanın kendisinden başka kimse taşıyamaz.

Sanırım bizde o insanlardan biriydik. Kahakalarıyla acıları aynı büyüklükte olan iki kız.

  Önce bu kadar gülmezdim belki de. Şimdi ise her şeye, gülünmeyecek şeylere bile, gülüyordum. Belki de duyduğum her şeye ağlamamak içindir bu acı yüklü gülmelerim.
 

Near orada durup öylece güldük bilmiyorum ama gözlerim yaşlanmış ve karnım ağrımıştı. Tam yeter artık diyecektim ki kelimelerim yabancı bir sesle ağzıma tıkıldı.
"Açelya! "
  Kahkahalarımı durdurup bahçeyi taradım. Gülme sesimizden sesin geldiği tarafı duymamıştım çünkü. Gözlerim hemen sağ tarafımızdan sinirle gelen genci bulunca irkildim. Taş gibi bir çocuk bize doğru geliyordu. Ama bayağı bir kızgın gibiydi... Şey gibi... Imm ... Evet evet , kırmızı görmüş boğa gibi sert ve sinirli bir şekilde bize doğru geliyordu.

YıkımlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin