1.³

217 33 10
                                    


Taeyong. Lee Taeyong.
Yirmi yaşlarında yorulmuş hayatına daha fazla dayanamazken bir kaçış yolu arayan o genç çocuk. Hiçkimseden ayıracak özelliklere sahip olmayan milyarlarca insandan sadece biri.

Tam elli yıl yatırıldığı uykudan sonra ilk kez sevmeyi öğrenen ve hala yirmilerinde olan aynı genç çocuk.

Uyandığımdan beri öğrendiğim tek duygu sevmek ve aitlik duygusu. Daha Ten yokken, belkide babası bile yokken geldiğim bu dünyada tek amacım bir şekilde onu bulmakmış. Kollarımın üzerine dağılan saçlarını düzeltirken sadece bunu düşünüyorum. Gözleri kapalı, dışarıdan ateş böceklerinin sesi duyuluyor birde Ten'in kedi mırıltısını andıran nefesleri. Önümüzde sessizce akan bir akarsu var.

Ten gidiyoruz dedi. Bakışlarını üzerimde hissedince uyandım bu sabah. Sorgulamadım, bana uzattığı ellerine sarıldım. Nereye giderse oraya geldim.
Bu yaşımdan sonra birde Ten'in bana öğrettiği diğer şey güven. Kendimi tanımazken bile ona güvendim. Nefes alabilmek için ona sarıldım. Bir kere bile ona sarılan beni geri çevirmedi. Benden daha sıkı sardı, daha çok öptü belkide daha çok sevdi. Ben sevmeyi bilmezken o beni sevdi. Bu yüzden ona kendimden çok güvendim. Benim güzel Ten'imi daha çok sevmeye çalıştım yinede her seferinde hoş bir mağlubiyet yaşadım.
Ne zaman onu öpsem, onu sevsem, ona sarılsam o bana daha çoğuyla döndü. Bir kez bile şikayetlenmedi.

Bu yüzden onu daha sıkı sardım o ufak çadırın içinde. Tepemizdeki ufak ışık destesinin gölgesinde önceden bilmediğim aşkı bir kez daha tattım yüzüne düşen ışıklarla. Saçlarını geriye taradım. Çok yumuşak değildi öyle, kalın telliydi belkide boyattığındandı yinede bir kez bile olsa gözümdeki dünyanın en güzel şeyi oluşunu değiştirmedi bu.
Kirpiklerinin hafif mor gözaltlarına düşürdüğü gölgelerini izledim. Karşımdaki manzarayı bırakıp onu seyrettim. Nasıl ufacık oluşunu nasıl kollarımın arasında kayboluşunu. Benden çok az kısaydı aslında. Belki iki parmak kadar, ama Ten küçüktü işte. Gülümsediğinde gözleri parıldar içinde yaşadığım şu evren daha yaşanır hale gelirdi çoğu zaman. Birkaç kırışılığı vardı ufaktan kendini belli eden. Henüz genç bir yaşta bile olsa ciddi olduğunda herkesi karşısında korkudan tir tir bile titretirdi. O gün gözlerimin içine bakarak ciddiyetle mezuniyet konuşmasını yaparken bunu hissetmiştim. Kalabalığa karışamasamda benimle nasıl gurur duyduğunu hissetmiştim. Daha sonra ellerimi tutup arkadaşlarıyla tanıştırdığında beni nasıl önemsediğini. Hepsine nasıl gururla erkek arkadaşım dediğinde içimdeki hislerin nasıl beni ele geçirdiğini. O benim için öyle cesurdu ki ben onun için hiçbir şey yapmadığım için suçlu hissediyordum. Ten benim için yıllarca eğitim almış, bir o kadarda uyanmam için gün saymıştı. Ben kendi benliğimle savaşan bir uyku içerisindeyken benden korkmamış benimle saatlerce konuşmuştu. Uyandığımdan sonra yine beni beklemiş benim için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Ben ise onun için sadece hala çıkartmaya cesaret edemediğim yüzükleri ayarlayabilmiştim.

Huzurla kapattığı gözleri kıpırdarken yaslandığı yerden hafifçe doğrulmuş kısık gözlerini bana çıkarmıştı nazikçe. Onun hakkındaki her şey zihnime öyle bir hücum ediyordu ki adımı dahi unutsam bunları unutamazdım.

"Üşüyor musun?" Üzerimdeki zaten önü kapalı montun fermuarına davrandığında dudaklarım kendiliğinden kıvrılmış uzamış saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmıştım. Nasıl her daim kendinden çok birini düşünüyordu bilemiyorum. Onun canı yansa benimde yanıyordu elbet ama bu farklı bir durumdu. Genelde annemin bana duyacağı şefkat gibiydi babamın üzerime düşmesi gibiydi ama Ten ne annemdi ne de babam.

Ten ruhumdu daha çok, sevdiğim, seveceğim, sevgilimdi. Çoğu gece öpüşüyor, birbirimizi keşfediyor, güzel sözcükler fısıldıyorduk. Uykularımızda bile birbirimizi buluyor, kaybolmuşuz gibi kavuşuyorduk. Sabahları ben yatağın bir köşesinde o diğer köşesinde uyanıyorduk. Sonra birbirimizi izlemek için yaklaşıyor diğerimiz uyanana kadar öylece bekliyorduk. Yemeği kim yapacak kavgası ediyor, bazen bir kitap için hangimiz daha önce okuyacak diye birbirimize giriyorduk. Sonra öpüşüyor, seviyor ve seviliyorduk.

fifty years later. • taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin