0.⁸

287 43 4
                                    

"Günaydın Taeyong." Perdelerimin ani bir hızla açılması ve Ten'in bir kuş gibi şakımasına açtım uzun süre sonra gözlerimi.

Yemin ederim uzun zaman sonra öylesine güzel uyanmıştım ki gülümsemeden edemedim sabah sabah.
"Sana da günaydın Ten." Yattığım yerden yavaşça doğrulup ayaklarımı yere sarkıttığımda yavaşça yanıma gelip oturdu. Başımı ona çevirdiğimde özenle çizilmiş kedi gözlerindeki gülümsemeye tanık olmak yeniden nefes almışım gibi hissettirmişti. Acı verici ama bir o kadar da yaşadığını hissettirici.
Birbirimizi öpüşümüzün üzerinden iki gün geçmişti. Ne olmamış gibi davranıyorduk ne olmuş gibi. Onu görünce kalbim hala deli gibi atıyordu. Nefesim tekliyordu. Ama onu görmedende yapamıyordum. Ten olmadan nasıl yaşardım bilmiyordum. Yapamazdım, dayanamazdım.
Elindeki hırkayı bana uzattığında yüzümdeki gülümseme büyüdü. Sahiden ne güzel uyanmıştım bu sabaha.

Uzattığı hırkayı tek elimle kavrarken diğer elim gözlerinden birini buldu. Yavaşça köşelerini sevdim.
"Günüm çok güzel aydı." Sözlerimden sonra genişçe gülümsemiş gözlerinin kaybolmasına sebebiyet vermişti.

Hala aramızda sözlü bir şey yoktu. Yavaş davranmayı seviyorduk sanki. Ya da gerek görmüyorduk. O Ten'di benim için. Hayatımdaki tek insandı. Ona sahipken başka ne isteyebilirdim ki? Bu açgözlülük olurdu. Belkide günah olurdu.
"Öyle diyorsun." Avucumun içinde küçülüp kaybolurken daha çok gülümsedim. Daha çok izledim onu. Her hareketini zihnime kazıdım. Gözlerini nasıl kapattığını, hafif kırışıklarının nerelerde belirdiğini ezberledim. Sonra daha fazla dayanamadım. Yavaşça uzanıp gözlerini öptüm. Uyanır uyanmaz kendimden geçerken utanışını izledim. Geriye çekildiğimde kapalı gözlerini hala aralamazken gülümsedi.
Dudakları nasıl güzel kıvrıldı yukarıya doğru. Elmacık kemikleri sanki onları öpmem için yalvarıyormuş gibi belirginleşti bende dayanamayıp onlarıda öptüm.
"Çok güzel uyandım sana anlatamam." Boynu ve kulakları yavaşça kızarırken başını hafifçe geriye atıp gülümsedi.
"Hırkanı giy Taeyong üşümüşsün." Yanıma koyduğum hırkama tekrar uzandığında açıp giyinmem için bekledi.
"Hissetmiyordum aslında." Hafifçe burnumu kıvırdığımda uzanıp yanaklarımı öptü. Kalbim kasılıp kalırken donduğumu hissettim. Onu öperken sadece öpüyordum ancak o beni öptüğünde bir ölüden farksız oluyordum.
"Kahvaltıya gel artık aç kalmamalısın." Oturduğu yerden şakıyarak kalktığında sadece onu izlemekle yetindim. Ölmüşten farksızdım. Ama o oldukça keyif alıyordu bundan.
"Taeyong çayın soğuyor." Mutfaktan tekrar seslendiğinde gülümseyerek kalkmış odamdan çıkmak için hareketlenmiştim. Masada tek başına oturmuş önündeki deftere bir şeyler karalamaya başlamıştı. Yerime oturduğumda gülümsemiş tekrar defterine dönmüştü.
"Ten artık sabahları beraber kahvaltı yapamaz mıyız?" Soruma şaşkın bakışlarını kaldırdığında tebessümle gözlerime bakmaya devam etmişti.
"Böyle rahat olduğunu sanıyordum." Önümdeki çaydan bir yudum alırken istemsizce yüzümü asmıştım. Onunla olduğum her an rahattım aslında.
"Artık her şeyi beraber yapmak istiyorum. Senden çekincem yok." Başını hafif bir gülümsemeyle sallarken önündeki defteri gösterdi kocaman bir gülümsemeyle.
"Biliyor musun bu son dersim. Bunu verdikten sonra güzel planlar yapıyorum bizim için." Sözlerinin ardından yüreğim hızlanırken heyecanımı ona yansıtmaya çalışıyorum. Artık insan gibi yaşamak istiyordum. Bir robot gibi değil.
"Sahiden mi? Ne yapacağız?" Elindeki kalemi bırakıp birazcık daha yaklaştı masa üzerinden bana. Kocaman gülümsemesiyle bakmaya devam etti.
"Önce seni birazcık daha günümüz dünyasına alıştırmaya çalışacağım. Sonraysa sıcak ülkelere gideceğiz. Belki oralarda üşümezsin." İnce düşüncelerine deli gibi gülümserken koca gerçeğin yüzüme çarpmasıyla gülüşüm solmuştu.
"Ya yapamazsam? Seni engellemek istemiyorum." Derin bir nefes aldıktan sonra ellerimi tuttu. Sıcacık oldum o an.
"Biliyor musun Taeyong yanımda tüm gün bana böyle baksan evden dışarıya bir adım bile atmam. Ama beraber bir söz verdik değil mi?" Dolan gözlerimle gözlerine bakarken ikimizde aynı anda konuştuk.
"Herkesten güzel yaşayacağım. Hiçbir pişmanlığım kalmayacak." Elini yüzüme yasladığında avucunun içine yaslandım. Ten yanımda olduktan sonra yapamayacağım hiçbir şey yoktu ama hala korkuyordum. Hala emin değildim bu dünyaya alışabileceğime. Ama Ten korurdu beni. Ten saklardı.
"Hep yanında olacağım Taeyong. Elini tutmak için bekleyeceğim. Ve sana her şeyi göstereceğim." Başımı sallarken karşıdaki defterine uzanıp önüne koydum.
"Dersini vermelisin. Yoksa bunları yapamayacağız." Eline gülümseyerek kalemini aldığında önümdeki yemeğime geri döndüm.
Onun yanında oldukça yapamayacağım şey yoktu. Şimdiye kadar yaptığı gibi hep ardımda duracağını biliyordum. Hatta ellerimi tutacağınada emindim.

Bu geçiş bölümüydü kısa zamanda asıl olaylar başlıyor. İyi okumalar dilerim. Umarım keyif alıyorsunuzdur.

fifty years later. • taetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin