dokuz

82 17 4
                                    

A/N: fark etmediyseniz diye söylüyorum: önceki bölümün son kısmı Baekhyun'un dönüm noktasıydı. artık karşınızda sevimli saf uysal bir Baek yok hazırlanın, savaş boyalarınızı sürün ve kalkanlarınızı kaldırıp hazırda bekleyin SHIELD WALL !

*** 

Gözlerini açtığında bozkurtla karşılaştığı yerdeydi, o nehir boyundaydı. Uzun otlar arasında dolaşıp Joonmyeon'un istediği çiçeklerden arıyordu. Göze güneş altında mor gelen, Joonmyeon'un lacivert olarak tabir ettiği, hoş kokulu ve kökleriyle birlikte koparması gerektiği için taşıması ara sıra zahmetliydi. Ama baş ağrılarına en etkili ilaç bundan yapılıyordu. Baekhyun baş ağrısına iyi gelip gelmeyeceği konusunda tereddüt etse de elindeki çiçeği burnuna götürdü ve kokladı. Baş ağrısı kaybolur gibi olduğunda rahatlamayla nefes alan Baekhyun, gözlerinin önünde beliren siyah benekleri ya da dönen başını önemsemedi. Sürekli aşağı baktığı için olduğunu düşünüyordu.

Joonmyeon'un dediği gibi on bir on iki kök topladıktan sonra dönmeye karar verdi. Ağaçların arasında ilerlerken tenine vuran ışık huzmeleri açık renk tenine iltifat ediyordu. Yüzüne esen meltem saçlarını kımıldatıyor, gözlerini hafifçe kısmasını sağlıyordu. Üstünde Chanyeol'ün beyaz ve mavi çizgili gömleği vardı. Altında beyaz kumaş şortu vardı. Eve vardığında yapacağı yemekleri kararlaştırmaya çalışıyordu kendi kendine.

Chanyeol'ün yaş dönümü yaklaşıyordu ve Baekhyun Kim'lerin evine gidip Yejin teyzede yosun olup olmadığını sormaya karar verdi. Kutlama için yapacağı tatlıları çoktan seçmişti. Ve Chanyeol için bir sürü hamur işi yapacaktı. Poğaçalar, tatlı ekmekler, börekler, hamur kızartmaları... Yüzündeki yumuşak gülümsemeyle elindeki çiçeğin yapraklarını okşadı. Hızla akan zaman birden başını kaldırıp korkuyla telaşa kapılmasına ve evine doğru aceleyle ilerlemesine yol açtı. Öyle ki dikkatsizliğinden neredeyse bir ağaç köküne takılıp yere düşecekti.

Evine yaklaştığını düşündüğünde bir yol ayrımında buldu kendisini. Bir yolun ucunda kendi evi duruyordu. Bahçesindeki taş fırının bacası tütüyordu. Baekhyun sabah yaktığı ateşin hala sönmediğini düşündü. Eğer yeterince hızlı giderse akşam için pişireceği mantı hamurunu fırının yaydığı sıcaklıkta çabuk mayalar ve kabartırdı. Chanyeol'ün ne kadar seveceğini düşünerek heveslendi ve evine giden yol ayrımına adımını atmak için öne meyil etti. Fakat elindeki çiçeklere baktı. Başını döndüren kokusuyla bu akonit çiçekleri, eline vuran güneşte lacivert renklerini ve arlarına karışmış mor huzmeleri belli ediyordu. Joonmyeon'un kendisini beklediği aklına geldi Baekhyun'un.

İç geçirdi ve gözleri şifahaneye çıkan yola kaydığında Baekhyun dudak büktü. Evine gitmek istiyordu. Chanyeol'ün koksunun sindiği, hayatının geri kalanını kolaylıkla hayal edebildiği, senelerdir Tanrı'dan dilendiği huzuru sonunda bulduğu, her gününün mutlulukla ve güvenle, rahatlıkla geçmesini sağlayan o eve gitmek için içi gidiyordu. Ama kendisini telkin etti ve Joonmyeon'a çiçeklerini hemen verip evine gidebileceğini tekrarladı zihninde.

Şifahaneye giden yolda ilerledi. Bu yola girdiği anda görünürden kaybolmuş evi ve fırınının tüten dumanı, Baekhyun'un içine huzursuzluk tohumları ekti. Birkaç saniye sonra kaybolan huzurlu nehir sesi, uzaklardan gelen ve uğultusu az önce kulağında olan şelalenin şırıltısı yok olduğunda Baekhyun'un içindeki huzursuzluk tohumları sulandı.

İlerledikçe şifahanenin eski evine dönüştüğünü gördü Baekhyun. Kendi cehennemine. Chanyeol'ün olmadığı zamanlarda katlanmak zorunda olduğu eziyetlerin yuvasına.

Ayakları geri geri gidiyordu ama Baekhyun hala ilerliyordu. İçindeki tohum filizlendi ve Baekhyun nefes alamadığını hissetti. Bahçesine diktiği çilekler böyle çabuk filizlenmezdi. Çilekleri böyle kolay meyve vermezdi.

ateşle oynamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin