Bissürü yorum istiyorum :)
**
Uçarı bir mutluluk kol geziyordu bedeninde. Tüm eklemleri çayırlarda kafeslerini terkeden kuşlar kadar özgürdü. Sürekli kıkırdamak, kahkaha atmak ve yerinde zıplamak istiyordu. Tuhaf davranıyordu Park Jimin, hemde oldukça tuhaf. Bunun nedeni tam bir haftadır yaşadığı saçmalıktan sonra kendisini odasında ve sıcak yatağında bulabilmesinden dolayıydı. Her şey belki eskisi gibi olamazdı fakat eskisinden daha iyi olmasını sağlayabilecek tek kişide kendisinden başkası değildi. Sarı saçları turuncu ve yıllardır kullanılan yastığının üzerinde özgürce salınıyor, ince ve parlak saç tutamları dünyaya inat dans ediyordu.
Özgürlük? Özgürlük neydi? Kimindi? Öyle basitçe alınıp satılabiliyor muydu? Eğer öyleyse biz çoktan özgürlük denen şeyi prangalarımızın ağırlığı altında ezilirken kaybetmiştik.
Jimin özgürdü, mutluydu ve daha bir sürü güzel olan şeye sahipti. Bir kaç gün o taş duvarların arasında gezinmesi tüylerini koca bir diken tarlasına dönüştürmüştü. Ölene kadar yahut ölümden sonra bile kollarına bu diken tarlasını eken kişiden yani Memur Jeon denen kişiliksizden nefret edeceğine dair yeminler ediyordu. Küstah, arlanmaz ve kaba bir insandı memur, bu yüzdendi Jimin'in ona olan aykırı davranışları. Son yaptığı şeyden elbetter memnun kalmış değildi. Herkesin içinde Jungkook'un penisine ellerini sürtmesi ve hiç beklenmedik bir şekilde Jungkook'un penisinin sertleşmesi tuhaf hissettirmişti dansçıya. Jungkook belkide kızlardan hoşlandığını sanan gizli gay sınıfının bir öğrencisiydi. Gay ya da hetero ne farkederdi ki... Park Jimin, Jungkook denen herifi hiç sevmemişti. Değil onunla bir gece geçirmek tek bir saniye bile yan yana durabileceğinden şüpheliydi.
Seokjin elinde ufak bir tepsi ve çorba kasesi ile kapının eşiğine dayalı Jimin'i izliyordu. Bazen arkadaşını anlamak oldukça zordu. Dakikalarca bir şeye odalanır ve bir karınca gibi usul usul yavaşça düşünürdü. Olabilecek her şeyi düşünürdü, bu onu korkutuyordu.
"Hyung bana mı getirdin, hiç gerek yoktu çorbaya ama teşekkür ederim."
Seokjin ayağıyla Jimin'e ufak bir tekme atıp elindeki tepsiyi komidinin üzerine bırakarak "Ne saçmalıyorsun sana neden çorba yapayım kendime yaptım sen bok ye."
Jimin yüzünü buruşturarak kollarının arasına sıkıştırdığı sarı yastığı kendisinden yaşça büyük olan hyunguna fırlattı.
Jin suratına fırlatılan yastığı boşta kalan eliyle havada kaparak sinsice sırıttı. Jimin şaşkın gözlerle mırıldanarak "Senden nefret ediyorum." diye fısıldadı. Günlerdir tek söylediği şey bir kaç saat suratını gördüğü arkadaşına nefret içerikli sözcükler söylemekti. Acaba bir kaç gün geçirdiği o hapishane de zorba birine mi dönüşmüştü? Yoksa doğasında olan ve bastırdığı karekteri bedeninde filizlenmeye mi başlıyordu? Emin olduğu tek şey hiç bir şeyden haberi olmadığıydı.
Jin'in komidinin üzerine koyduğu kaşığı uçlarından tutarak çorba kasesinin içerisine daldırdı. Ardından hiç vakit kaybetmeden ılık sıvıyı kalın, dolgun, yumuşak ve ıslak dudaklarının arasına götürdü. Acı tadı alan beyaz boynu kızarmaya ve içini yakmaya başlamıştı. Dilini kızaran dudaklarının üzerinde gezdirip peçeteyi dudaklarına değdirip çekerek temizledi pembe etlerini.
Jin sinir bozucu bir sesle telefonunu yatağın üstüne bırakarak "Jungkook'un davası bayağı ciddi anlaşılan." Jimin omuzlarını silkerek duymamış bir edayla siyah ojeli tırnaklarına bakmaya başladı. Epey kırıkları vardı, belki de oje renginde bir değişiklik yapması onun için daha iyi olabilirdi.
Hmmladıktan sonra kulağını sağa sola çeviren el ile ufak bir çığlık attı. "Kulağımı bıraksana, acıtıyorsun canım yanıyor." Seokjin sinir bozucu bir tonla mırıldandı. Ardından mırıldanmaları sinir bozucu kelimelere dönüştü. "Sana bir soru soruyorum ve senin tek derdin siktiğimin siyah ojelerinle ilgilenmek." Jimin dudaklarını büzerek kurtardığı kulaklarını ovuşturdu. Sahiden sinir bozucu bir çevresi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOLD ME ﻬ jikook
FanfictionJeon Jungkook kız arkadaşına evlenme teklifi edeceği gün aldatılan bir polis. Park Jimin'se son dansına çıkan basit bir bar dansçısı. Gecesinde sevişip sabahında bileklere takılan kelepçelerin, aynı ama aslında apayrı dünyaların hikayesi.