"Yolu biliyorsun, ben içerideyim."
Jungkook karanlık sokağın kör ışıklarında evin yolunu tutarken arkada tek başına bıraktığı dansçının kırılmış kalbinden bir haberdi. Kang denilen adamla onu beraber oracıkta bırakmak daha kolay gelmişti. Üstelik Jimin ondan korkmuş gibi de görünmüyordu. Kim nişanlısından korkardı ki?
Evinin kapısı göründüğünde saksının altından çekip çıkardığı anahtarla içeriye girdi. Her zaman ki gibi Hira'nın boşluğu bedeninde hiç geçmeyen ve gün geçtikçe büyüyen bir yara misali kendisini hatırlatmıştı. Kesinlikle onu özlediğinden emindi genç adam üstelik tek sorun onu özlemesi falan da değildi. Sabahları onu uyandırmak için küçük yatağına sırnaşmayı ve saçlarını örmeyi de özlemişti. Birlikte edilen o tatlı pazar kahvaltılarını ve daha fazlasını...
Genç adam ayazın yüzünü yaladığı pencereye yürüdü. Hiç vakit kaybetmeden arka cebine sıkıştırdığı paketi masaya fırlatıp sessiz fakat yaralı bir kuş edasıyla sigarasını dudakları arasına yerleştirip çakmağıyla ateşledi. Hala kör ışığın altında hararetle tartışan Dansçı'yı ve nişanlısının gölgesi gözlerine çarpıp duruyordu. Ufacık, hatta varlığı ile yokluğunu anlayamadığı bir hareketle dudakları kımıldadı. Sadece basit ve buruk bir kıkırtı salıp tekrar sigarasının dumanını savurdu derin ve sıcak gökyüzüne.
Yaz yağmurları başlamıştı. Bu yağmur her zaman olduğu gibi insanların acılarını temizlemek istiyordu belki de... Acılarını temizlemek ve toprağa akıtıp temiz defterler için yeni bir sayfa hediye etmek.
Kör ışık artık söndü. Yağmur dindi ve dansçının gölgesi Kungkook'un gözlerinden çekildi. Sıcak yaz yağmurları ise görevini tamamladığı sırada ufak adımlar salonunda kendisini gösterdi. Dansçı utangaç ve kendinden çekinir bir edayla Jungkook'un karşı koltuğuna geçti.
"Biz ayrılmıştık. O benim nişanlım değil Jungkook."
Jungkook sigarasını küllüğe bastırıp dudakları arasına sıkıştırdı sigarasını. Sokaklara iliştirdi gözlerini ve kaldırımlara düşen ufak yağmur tıpırtılarını dinlemeye başladı. Evlerinin önü toprak kokuyordu, derin derin nefes alıp verdi.
"Neden öyle dedi inan hiçbir fikrim-"
Jungkook sigara dumanının boğazını sarmalamasını yüzünden öksürükleri arasında cebelleşirken mırıldandı.
"Sormadım Jimin."
Dansçı duyduklarıyla koltuğun üzerine çıkıp dizlerini kendine çekerek başını eğdi. Kıpkırmızı kalan suratını dizlerine koymuş kollarını da kendi bedenine sarmıştı. "Oh, pekala."
Jungkook bu gecenin hafızasına tatlı anılarla sığınacağını düşünmüştü. Jimin en baştan beri hayal ettiği gibi kendisine muhtaç kalacak ve mızmız hareketlerle bedenine sığınacaktı. Sakın kızmayın Jungkook'un kastettiği muhtaçlık anladığınız türden değildi. Sadece Jimin ilgilenmek ve tatlı kavgalar edeceğini ummuştu. Fakat Jungkook ne zaman bir şeyler istese hayat daima yüzüne koca bir kahkaha atıyordu. Plan yapmayacaktı bundan sonra çünkü hiç bozulmayan tek plan plansızlıktı.
Sigarasını küllüğe bastırıp söndürdü. pencereleri sıkı sıkı kapatarak mutfak dolaplarını parmağıyla göstererek "Burada soğuk algınlığı ve ateş için ilaçlar var." Bir alt çekmeceyi kendisine doğru çekerek "Burada Hira'nın şurupları var."
İster istemeden tebessüm etmesi Jimin'in de kalbinin sıcaklıkla erimesine neden olmuştu. Genç polis ne zaman Hira'dan bahsetse ister istemez karnına kelebekler dolmuş bir çocuğu andırdığının farkında mıydı acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOLD ME ﻬ jikook
FanficJeon Jungkook kız arkadaşına evlenme teklifi edeceği gün aldatılan bir polis. Park Jimin'se son dansına çıkan basit bir bar dansçısı. Gecesinde sevişip sabahında bileklere takılan kelepçelerin, aynı ama aslında apayrı dünyaların hikayesi.