"Ona aşık mı oldun yoksa?" dedi dudakları sessizliği tam ortasından bölerken.
Sadece yalnızlık vardı, bir ceset gibi kokuşmuş bir yalnızlık. Jungkook kimseyle konuşmak istemediği gibi kimsenin yüzünü de görmek istemiyordu. Kanatları altında büyüyen bir kız vardı, ona bile yetemiyordu. Namjoon haklı mıydı yoksa? Hira için gereken tek şey bir anne ve babaydı. Jungkook onun yanında bir fazlalık mıydı?
Çok fazla içiyordu. Jungkook kendini unutmak ve bir bağımlı gibi dansçının gözlerinde kaybolmak için durmadan içiyordu. Cebinde bulduğu birkaç kuruşluğu hiç düşünmeden deviriyor ve dudakları arasına konduracağı alkolleri satın alıyordu. Sarhoştu. Onun sarhoşluğu hiç görülmemiş cinstendi. Sadece kendini değil herkesi de tüketiyordu. İnce bir zehir gibi yavaş yavaş sarıyordu bedenini.
Evde kalmak istiyordu, evinin içinde battaniyesinin içine kıvrılmak ve sonra da gözlerini açar açmaz ayak uçlarında dün geceden kalma alkol şişesini boşaltmak. Artık Hira'yı bile okuldan o almıyordu. Hatta bazı geceler küçüğün Namjoon hyungunda kaldığından haberi bile olmuyordu. Tek gördüğü iki güne bir gelen oğlanın ona yemek yapıp evini temizlediğiydi. Adını unutmuştu Jungkook... Hyunjin olabilir miydi?
Sabahları Yoongi – Jungkook'dan ölümüne nefret eden minik adam – oğlanı yaka paça sokuyordu karakola. Jungkook birkaç kere tutanak yemişti fakat bu kimsenin daha doğrusu kendisinin zerre umurunda bile değildi. İşlerine eskiden olduğu gibi dikkat edemiyor ve sürekli hatalar yapıp altındaki memurlara nedeni dahi olmadan kızıyordu. Herkes ondan çekinir olmuştu.
Ölü gibiydi, kalbi hala atıyordu fakat nefes almıyordu ki? Herkesin gözü önünde eriyordu. Susuyordu, Jungkook çok fazla susuyordu. Sabahları uyanıyordu gözlerini açmadan dudakları içkinin o ekşi kokusuyla buluşuyordu ve hiç vakit kaybetmeden kendisini soğuk duşa bırakıyordu. Önceleri Hira için görkemli kahvaltılar hazırlayan bu adam şimdi Hira'nın varlığından bile haberdar değildi. Ufak çocuk tek bir ses dahi çıkaramıyordu. Önceden olduğu gibi Jungkook hyung'u ona masallar da okumuyordu hem.
Her günü bir önceki günün aynısıydı. Eve gelmeden biraz daha içki şişesi alıyordu ve pencere kenarına yerleşip dansçıyı düşünüyordu. Tüm günleri böyle geçiyordu işte...
Bir ölü gibi.
"Ona aşık mı oldun yoksa?" diyerek cümlesini tekrarladı Yoongi. Parmakları titrerken sıkı sıkıya tutunduğu kalemi gevşekçe bırakarak gözlerini bu sorunun sahibinin irislerine dikti. "Evet."
Bu kadar basit olan bu sorunun cevabının daha da basit bir şekilde Jungkook'un dudaklarından dökülmesi odanın içindeki herkesi şaşırtmıştı. Yoongi çenesini sıkarak memurlara döndürdü bakışlarını ve "Bizi yalnız bırakın."
Bir emir gibi tek kelimesini ikiletmeyen memurlar hızlıca odadan çıktılar. Yoongi babacan bir edayla Jungkook'un ensesini sıktı ardından yutkunarak "Anlıyorum, seni gerçekten çok iyi anlıyorum ama Jungkook-" cümlesini daha tamamlayamadan kuru bir ses yükseldi.
"Ama o beni anlamıyor."
Ağlayacak gibiydi, Yoongi ilk kez bu herifi öyle görüyordu.Göğüs kafesinin yarılacağını ve tüm acısını karşısında taşıracağını düşündü ama öyle olmadı. Jungkook'un gözlerinden bir damla yaş düşerken "Ben, beni sizin değil onun anlamasını istiyorum ama o beni anlamıyor."
"Her ne yaşıyorsan bu ikiniz için çok özel olmalı ama bazen Jungkook... Bazen gerçekten böyle anlar yaşamak zorundayız. Acıdan kıvranırsın ya da geceleri gözüne uykular dahi girmez. Bunları sana öğüt vermek için söylediğimi sanma sadece bunlar gerçekten, hayatın gerçekleri." Yoongi parmaklarını oğlanın sırtında gezdirirken Taehyung'u düşündü. Onun gözlerini ve dudaklarını... ardından ayrılıklarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HOLD ME ﻬ jikook
FanficJeon Jungkook kız arkadaşına evlenme teklifi edeceği gün aldatılan bir polis. Park Jimin'se son dansına çıkan basit bir bar dansçısı. Gecesinde sevişip sabahında bileklere takılan kelepçelerin, aynı ama aslında apayrı dünyaların hikayesi.