PRISONER ﻬ

2.6K 251 396
                                    

Kapanan kapının ardına bıraktı kendisini. Sırtı az önce yaşadığı gerginlikten dolayı terlemiş ve üniformasına yapışmıştı. Ağır ağır nefeslerini verip almaya başladı Jungkook... Hayatının bu kadar tepe taklak olmasına anlam veremiyordu. Her şey aniden olmuştu. Daha iki güne kadar aşık olduğu kadın ve imajını koruduğu bir işi vardı. Fakat şimdi kadını gitmiş ve işi de ellerinden kaymak üzereydi. Duvara dayadığı bedeni yaşlı bir çınar ağacını anımsatıyordu. Güçlü, kuvetli, sağlam fakat artık köklerine veda etmesi gereken bir çınar ağacını.

Her şey iki gün önce başlamıştı. Hiç şüphesiz bu kadar kaos deryasına karışmasının tek sebebi sarı saçlı ve ince bir bele sahip, dolgun dudakları suratında misafir eden ve pek de çekici bir özelliği olmayan dansçı yüzündendi. Kafasını karıştırıyordu, sürekli onu öldüresiye dövmek hayatın 24 yıldır üzerine yüklediği yüklerin acısını kana kana ondan çıkarmak istiyordu. Yüzünü görmeyi, o dalgacı ve sinir bozucu çok bilmiş kelimelerini görmeyi bırak nefesinin sesinin bile kulaklarına dolduran dünyayı yok etmenin kirli düşünceleri içindeydi. Bir insan için bu kadar kısa bir süre içerisinde nasıl bambaşka duyguları hissedebileceğinin tuhaf etkisi altına girmişti.

Hiç bir erkek ile böyle saçma ve tuhaf bir durum içinde bulunmamıştı. Eğitimini almış, gururlu bir yüksek lisansın ardından bir lokantada Soni ile tanışmıştı. Genç kız ile 3 yıldır beraber yaşıyorlardı, onu seviyordu ve ona aşıktı. Aklının ucundan dahi geçmezdi ona bunu yapacağı. Demek ki bu aşkın tek tarafıydı Jungkook. Gerçekten Soni onu sevseydi bir başkasına değmeyi bırak bunu düşünemezdi bile. Dalgınca düşünmeye devam etti, nerede yanlış yapıyordu?

Ona yakın bir tarihte evlenme teklifi etmeyi bile düşünmüştü. Hayattan pek bir şey beklemeyen hergelelerden bir kaçıydı sadece Jungkook... Saygı görüyor, seviliyor ve ailesi tarafından takdir ediliyordu. Her şey tamdı tek eksiği bir kadındı, Soni ise 2 gece öncesine kadar kusursuz görünüştü genç oğlanın gözlerine.

Emniyet Müdürü Shin onda bir gariplik olduğunun farkına varmıştı. Belki de kendi bile kendinin farkında değildi. Bu kadar dibe batmıştı ki yaşlı bir ihtiyar olan Shin fark edebilmişti Jungkook'un halini. Sesli bir şekilde mırıldandı Jungkook "Eziksin."

Dünya Jungkook'un sesini duymuştu belki de yoksa Jimin denilen herif iki yanında polislerle ve kolları kelepçeden ayrılmış bir şekilde ona orta parmak çekiyor olmasının hiç bir ihtimali olamazdı. Jimin, Jungkook'un duyabileceği kadar yükseklikte bağırmaya başladı, onu rezil etmek umurunda dahi değildi. Kendisi zaten yeterince rezil olmuştu. "Kendi kazdığın çukura düşeceksin, sende benimle yanacaksın. Sana beni bu ateşte tek bırakacağını inandıran şey neydi?"

Jungkook elleriyle suratını sıvazlayarak sert bir ifadeyle Tanrıya bu adamın kendisine nereden bela olduğunu sormaya başladı. Bir hayli sinir bozmaya başlamıştı bu çok bilmiş romanlardan çıkan cümleleri. Ukalaydı ayrıca, cümleleri, her bir kelimesinden önce belirginleşen çatılı kaşları, kasılan bedeni, dudakları, nefes alması bile... Ama en çok ukala olan gözleriydi, koyu gözleri ne zaman Jungkook'un kahverengiliklerine değse kendini gerilmiş bir böcek gibi hissediyordu.

"O sikik çeneni kapat dansçı."

Jimin gür bir kahkaha attı, koridorda bir kaç kişinin olması onun cümle kurmasına rahat bir ortam sağlıyordu. Histerik bir gülüşle dolgun dudaklarını kıvırttı. Jungkook'un gözleri Jimin'in gözlerinden parlak dudaklarına kaydı. Hayatında belki de hiç bu kadar pürüzsüz dudakları görmediği aklının bir köşesine not edildi. Tek bir çatlak dahi yoktu kalın ve ıslak dudaklarda, karnına ağrıların girmesine ufak bir neden sağladı dansçının dolgun pembelikleri... Çattığı kaşlarının bir deniz gibi dalgalanmasıyla ve zihnini azıcık da olsa pembeliklerden uzaklaştırmasıyla tekrar gözlerine çıkarttı dansçının kısık gözlerine.

HOLD ME  ﻬ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin