RENAISSANCE ﻬ

1.3K 149 82
                                    

Okuyan kalmadı büyük ihtimalle ama arada insan evine gelmeli :(

▪︎

"Beni!" dedi hayal kırıklığının esiri olmuş adam kendini izlediği aynanın karşısından. Parmaklarının arasında tuttuğu viskiyi masanın üstüne bıraktı. Dudaklarını yaladı, düşünmeye başladı. Ne yapmalıydı? Onu hatırlamayan ve aylardır onun için çırpınan zihnine karşı nasıl galip gelmeliydi?

Onu gördüğü günlerin ardından aylar geçmişti. Her kurs çıkışı onu gördüğü gibi bir ceza gibi de onun için kıvrılan dudaklarının boşluğunda boğuluyordu. Ne oluyordu ona öyle? Daha bir bardak içmişti oysaki bu kadar erken mi sarhoş olmuştu yani?

Sadece ruhu dansçının dudaklarından ayrılıp kendi yanaklarına düşen o sıcaklığın arayışına kurban gitmişti. Jungkook garip hissediyordu. Öyle garip hissediyordu ki bu yaşadıklarına açıklama dahi bulamıyor ve her lanet olası sabah gözlerini onu düşünerek açıyordu. En çok da dansçının o karlı kış sabahı yanından ayrılıp yürüdüğü yolu ve ardından bıraktığı ayak izlerini hatırlıyordu. Onun o ılık sesini ve onun için dans ettiği akşamda takılı kalmıştı içi. Üzüyordu anılar hemde Jungkook'u hiç olmadığı kadar üzüyor ve kırıyordu.

Jimin neden onu sanki hiç görmemiş gibi davranıyordu ki? "Bir yabancı gibi." dedi Jungkook kuru dudaklarını kıpırdatarak. Aynı bir yabancı gibiydi Jimin'in karşısında ve yabancılara da sadece gitmek düşerdi. Onun payına da unutulmak kalmıştı işte.

Tekrar viski bardağını dudağına götürdü ve sıkıntıyla oflamaya başladı. Her zaman sadece bir bardak içerdi çünkü artık vasisi olduğu ufak bir çocuk vardı. Fakat şimdi Jungkook düşüncelerinin içinde sarhoş olmakla kalmayıp bedenini de kaybetmek istiyordu.

"Kaybolayım." dedi ve ardından parmaklarını saçlarına geçirerek "Ve o, bulsun beni."

Ne yaptığından haberi olmadığı gibi ne yapması gerektiğini de bilmiyordu. Jimin'i görmesinin üzerinden aylar geçmişti. İkisini o yatakta buluşturan bu gizli saklı neden bir günah gibi gizlenmişti. O sabahın nedenini ne dansçı biliyordu ne de Jungkook. Hiç bir şey bir çözüme ulaşmıyordu ve öylece kala kalıyordu. Bu durumdan çok sıkıldığını hissetti genç oğlan ve oturduğu masadan kalktı.

Hira evde değildi onu kurs çıkışı Taehyung almış ve bu gece onda kalabileceğini söylemişti. En azından birkaç arkadaşının ona destek olmasına sevindi Jungkook ve tabii onu arkasından bıçaklamalarına da. Yoongi ve onun arasında ne varsa bu işin içinde Taehyung'un kalbinin olmadığı ve sadece bedenini tatmin ettiği çok aşikardı.

Yavaşça adonislerinden kayan şortunun iplerinden tuttu ve duş almak için banyoya girdi. Öyle de oldu, su kanserli bölgeyi yani kalbini temizlerken diğer bir taraftan onu bu cehennemden kurtardı.

Soğuk bir duşun ardından uykuya daldı Jungkook ve en azından aklından atabilmeyi denedi dansçıyı çünkü bu garip şey bir hayli canını sıkmaya ve onu haddinden fazla meşgul etmeye başlamıştı.

Bir sonraki gün ofiste Jungkook hariç her şey eskisi gibiyken Yoongi sert fakat bir o kadar da kedi gözleriyle elindeki dosyalarla Jungkook'un yanına geldi. Ondan fazla olan bu dosyaların hepsini adeta Jungkook'un suratına çarparken "Ne yaptığını anlayamıyorum Jeon Jungkook! Aptal bir lise öğrencisi gibi davranışlar sergilemeye devam edersen seni bildireceğim. Resmen cinayet dosyalarıma boyama kalemleriyle karalamalar yapmışsın. Tanrı aşkına neyin var senin?"

Jungkook onun gelişindeki öfkeyle tek kelime edemezken tek yaptığı dosyaları yere fırlatıp ayağa kalkmak oldu. "Ne sikim saçmalıyorsun sen?!" Yoongi sırtını dolaplara dayarken Taehyung şaşkın gözlerle girmek üzere olduğu kapıdan bu ikiliyi izliyordu. "Cinayet dosyalarıma zarar vermişsin hemde bunu renkli boya kalemleriyle yapmışsın! Tanrı aşkına Hira'nın kalemleriyle canın boyama mı yapmak istedi hemde benim dosyalarımın üstünde? 3 yaşındaki bir çocuğu polis diye önüme verirlerse olacağı buydu! Canın boyamak yapmak istiyorsa Hira ile aynı sıralara oturman gerekecek."

HOLD ME  ﻬ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin