BİR AN

31 4 1
                                    

Yağmur damlalarının akıp giderken camda bıraktığı izlere takılı kalan gözlerim ve şimşek sesleri ile inim inim inleyen gökyüzünü dinleyen kulaklarım soğuk yüzünden acımaya başlamıştı. Ne kadar uzun süredir burada açık iki pencereli camın önünde durduğumu bilmiyorum. Saat kaç bilmiyorum güneş henüz doğmamış ve gece daha ölmemiş. Yıldızlar ,bulutlar yüzünden gözükmese de orada olduklarını ve hala parladıklarını biliyorum. Komik , hayatımın iyi günleri gibi göremesem de orada bir yerde olduklarını biliyorum. Ya da kendimi bu ucuz yalanla aldatmaya çalışıyorum emin değilim. Acının bir deri gibi kavradığı ruhumu huzura kavuşturamadan ölecek gibi hissediyorum bazen. Ve bu his içime tarifi olmayan bir korku gözlerime ise yağmurlar salıveriyor. Peşimi kiralık bir katil gibi bir türlü bırakmayan geçmişimin kabuslara bürünüp uykularıma sızması artık sıradanlaşmış ve normale dönmüştü benim için. Herkesin hayattan kaçıp sığındığı uykudan, ben kaçıp hayata sığınmaya çalışır hâle gelmiştim. Kirpiklerimin her bir kavuşmasında önüme gelen ölüm ve acının bedeni beni karşı konulamaz bir korku beraberinde yumuşak yataktan havalandırmış sanki dikenler içindeymişçesine ağlamama sebep olmuştu. Artık onunla başa çıkamayacağımı anladığımda ise savaşmaktan vazgeçmiştim. Gece ve gündüz birdi benim için . Bazen aldığım uyku ilaçları ile yıkılan ruhuma rağmen bedenimi ayakta tutmak için kısa kestirmeler yapıyordum o kadar. Yaralarımı o kadar görmezden geldim ki artık gerçekten hiç var olmadıklarını düşünmeye başladım. Zaten benden başka onları görebilecek hiç kimse de olmadı. Onları kanatsam da yok saysam da onlar benim bir parçam . Ne kadar kazımaya çalışırsam o kadar derinleştiler. O kadar içime işlediler. Ben kaçmayı seçtim. Arkama bakmadan , göz yaşlarımın düşmesine bile izin vermeden kaçmayı seçtim. Ama bir şeyi atladım onlarda benimle kaçtılar... Düşüncelerin paslı parmaklıklarında sıkışmışken çalan telefonum ile irkilerek orta sehpanın üzerinde duran telefona baktım. İşe geç kalmamak için kurduğum ama asla gerek kalmayan alarm sessizliği delip kulağıma ulaşıyordu. Sehpanın üzerinden telefonu alarak alarmı kapattım ve telefonu bırakıp pencereleri örttüm . Soğuk bütün eve bir sis gibi çökmüş ve beni de kucaklamıştı.07.15 pencerenin önünde geçirdiğim dört buçuk saatten sonra bedenimin buz kesmemesi bir mucize olmalıydı. Hem ısınmak hem de işten önce temizlenmek için kısa bir duş alma fikri aklıma yerleşti. Duşa girmeden önce oturma odasıyla birleşik olan mutfağa geçip kahve için sıcak suyu ocağa koydum. Ocakta yanan ateşe takıldı gözlerim .Bir anlığına sağ göğsümün altından göbek deliğime kadar uzanan yanık izimin sızladığını hissettim. Sanki yeniden yandım bir anlığına. Derin bir nefes alarak ellerimi dayadığım tezgahtan çektim ve doğrulup holden odama doğru ilerledim. Kapımın hemen yanında olan dolaptan kıyafetlerimi çıkarıp dolaba karşı duran yatağın üstüne bıraktım siyah yatak örtüsünün üstünde izleri kaybolan kıyafetlerime kısa bir bakış atıp odanın içindeki kapıdan banyoya geçtim. Ayna da yüz yüze geldiğim bu kız kimdi bilmiyorum. Gerçek benliğim nerede onu da bilmiyorum. O kadar uzun süredir kendimden kaçıyorum ki artık bulmak istesem de bulamayacağım bir yerdeyim. Kendimden öyle kayboldum ki hiç var olmamış biri gibi hissediyorum. Geri dönmek istesem bile artık yollar karıştı zihnimde , ışıklar söndü. Boş bir meydan da sanki öylece dolanıyorum. Bu belimi geçen kestane saçlar sevgiyle okşanmak nasıl bir şey bilmiyorlar ya da açık kestane gözlerim mutluluktan ağlamanın nasıl bir şey olduğunu hiç tatmadılar. Kulaklarımı hiç kendi kahkahalarımla çınlatamadım ben, izin vermediler bizim gülümsememize . Ne şimdiki Leyla ya ' ne de geçmişte ki küçük Feryal'e fırsat vermediler . Kollarımı kaldırıp üzerimden çıkardığım tişörtü lavabo tezgahının üzerine koyduktan sonra aynadaki yıkıntıma baktım. Göğsümün altında başlayıp göbek deliğime kadar uzanan bu yanık izi annemin bana bıraktığı bir ârazdı. O gün orada yanarken canımın acısını düşünemedim. O çocuk ağlarken canına değil , annesinin ondan soracağı hesabı düşünüyordu ağlarken. Ev , içinde ben varken cehenneme döndü bir anda ,14 yaşımda falan olmam lazım annem sabahın köründe arkadaşları ile dedikodu yapmak için çıkmış ben açlıktan bayılacak noktadayken bile gelmemişti. Sadece patates kızartmak istemiştim, hepsi bu . Kocasından yediği dayakların hıncını çıkartmak için o başkalarından intikam alırken ben, beni hiç umursamayan hatta ölmem için yalvaran iki insanın elinde harlandıkça harlandım. Yandım annem bana değil perdelerine ağladı. Etraftakilere hava attığı mobilyalarına ağladı. O gün anladım ki her çocuk benim gibi değil. Arkadaşlarımın dizleri kanasa anneleri can havli ile koşup onlara yetişiyordu , benim ki ise perdelerini kurtarmaya çalışmıştı. Beni iki metre tüle tercih etmişti annem. İki metre tüldü onun için bir çocuğun can bedeli. Dedim ya geçmiş kendini hatırlatmak için an kolluyor , ruhumu sıkıca tutup bırakmıyordu. Aynalardan bile kaçmak ister oluyordum bazen. Daha fazla bakmak istemediğim yaradan gözlerimi çekip soyunduktan sonra duşa kabine girerek sıcak bir duş aldım. Ruhumun yaralarını kirini temizlemek istercesine yıkandım. Lavabodan çıkmadan önce saçlarımı kuruttum. Ekimin sonlarındaydık ve rüzgarlı yağmurlu havalar bu sıralar Muğla'nın sevdiği şeylerden biriydi. Migrenimin tutması zaten yorgun olan zihnimi daha da çökerttiğinden ıslak saçlarımı kurutmaya dikkat ediyordum. Saçlarımı taradıktan sonra odaya geçip yatağımın üstündeki kıyafetlerimi giyindim. Bornozu kapının arkasına astıktan sonra holden mutfağa ilerleyip kahvemi hazırladım.07 :35 .Zaman benim için sanki olduğundan daha hızlı akıyordu hatta bazen öyle hızlanıyordu ki canıma düşman olduğunu hissediyordum. Sanki sona beni yaklaştırmak için yemin etmişti. Kahvemin son yudumunu içtikten sonra oturma odasından sehpa üzerindeki telefonumu alıp holün diğer başındaki portmantoya ilerledim. Beyaz montumun üzerine çantamı astıktan sonra ayakkabılarımı kapıyı açıp yere koydum. Kapıyı kilitleyip botlarımı giyindikten sonra merdivenleri inip binadan çıktım. Güneş bugünde kendini göstermeyecek kadar utangaç bulutların ardına saklanmış göz yaşlarını akıtacak kadar üzgündü. Eve yakın olan kitapçıya doğru yürümeye başladım . Saatin erken olması ve çok fazla kalabalık olmaması sebebiyle sokaklar sakin ve boştu. Yağmurun ıslattığı kaldırımlar her zamankinden daha kasvetli bir hava yayıyordu sokağa. Birkaç dakikalık yürüyüşün ardından sokağın köşesinden dönüp caddeye çıktım. İşte oradaydı , "Rüya Kitapçısı" .Burası hayatımda doğru ve güzel olan tek varlığımdı. İki katlı ahşap bu bina benim hem iş yerim hem de her şeyimdi. Bana bir babaya sahip olma duygusunu tattırmaya çalışan Osman Amca ile İstanbul' dan Muğla'ya gelince burayı açmış ve işletmeye başlamıştık . Yıllanmış olmanın verdiği yorgunluk ile artık arada sıra da gelmeye başlamış ve bu huzurlu yeri neredeyse bana bırakmıştı. Caddeyi geçip dükkanın kapısını açmak için eğildim ve anahtarı kilide sokup kapıyı araladım. Yüzümü yalayıp geçen kitap kokusunu içime çekmek uzun zamandır hoşuma giden nadir şeylerden biriydi. Alarmı kapatmak için camı vitrinin sağındaki kumandaya bastıktan sonra üstümdekileri kasanın arkasına bıraktım. 07.57 üst katında ışıklarını açmak için geniş ahşap merdivenleri çıkıp hemen ışıkları yaktım. Bir anda yılbaşı süsleri gibi yanmaya başlayan lambalara büyülü gözlerle bakmaktan kendimi alamadım. Bu lambaları koymayı ben seçmiştim ikinci kat göbeğinde kocaman kare bir boşluk olan ve aşağıyı tamamen görmenizi sağlayan bir şekildeydi. Böylelikle kitapları düzenlerken aşağıdan gelen müşteri beni bende onları görebiliyordum. Korkuluklara yaslanıp ışıklara bakarken düşündüm ne kadar çok istemişti bu ışıklardan. Öylesine ağlamış, yalvarmıştım ki... Bu küçük lambalar için yediğim dayağın haddi hesabı yoktu ama yine de vazgeçmemiş olmayacağını bilsem de hep istemiştim. Tabi ki bu istek sadece beni çatı katına kilitleyip orada bırakmalarına sebep olmuştu. Göğsümün bu yaralı hatıra ile sıkıştığını hissedip biraz rahatlamak için gözlerimi renkli küçük ışıklardan çekip zemine kadar uzanan camdan dışarıya çevirdim. Henüz gelen bir müşteri olmayacağı için biraz zaman öldürmekten zarar gelmezdi. Kitapçı genel olarak yoğun işliyordu ve ben burada tek olduğumdan bazen başa çıkılmaz bir hal alıyordu. Aslında uzun süredir yanıma birini almayı düşünüyordum ama bir türlü ayarlamaya fırsat bulamıyordum. Öğleden sonra genelde öğrenciler burayı basar ve talan ederler. Bastı bacaklar tozu dumana kattıktan sonra bana da yeniden düzenlemek ve etrafı toparlamak kalırdı. Cadde üzerinde olduğundan dükkanın işleyişi ve kazancı yerinde ve hatta fazlasıyla iyiydi. Osman amcada önceden aldığı parayı almayıp bana bırakınca bende o paraların bir kısmını tanıdığım bir çocuğa gönderiyordum. Ömer, onu kordonda bir mekan da çalışırken görmüş ve eğitimi için çalıştığını duyunca ona burs ayarlayacağımı söylemiş ve onunla iletişimde kalmıştım. Tabi ki benim yaptığım şeyden haberi yoktu bunu bilmesine de gerek yoktu zaten. Ben bunu onun hayata biraz olsun umudu kalsın, hayalleri dağılmasın ve benim hiç sahip olamadığım bir şansa sahip olması için yapıyordum. Annesi ile birlikte yaşıyordu babası genç yaşta ölünce annesi onu okutmak için evlere temizliğe gitmeye başlamış. Bana bunu söylediği ilk zaman o kadar imrendim ki bunu ona söylemeye utandım. Duysa belki alınır diye düşündüm ama annesi onun için savaş veriyordu, hayata , parasızlığa rağmen Ömer için kendini harcıyordu. Sığınacak ve ona destek olacak biri vardı hayatında. Henüz çok genç olsa da Ömer, efendi bir çocuktu ve ben feleği bir kez olsun hak edenlere güldürmek istemiştim. Kapının açıldığını belli eden sallanan, demir zilleri duyunca boşluktan aşağı bakıp gelen müşteriyle ilgilenmek için merdivenlere yöneldim. Ben kasanın arkasına geçip sandalyeye otururken aradığı kitabı bulan genç kız çoktan gelmişti. Elinde tuttuğu birkaç kitabı önümdeki masanın üstüne bırakmıştı. Genç kız dükkandan çıktıktan sonra oyalanmak için kasanın yanında duran kitabı alıp okumaya başladım. Dışarıdaki kasvetli hava ile birlikte ne kadar vakit öldürdüm bilmiyorum ama kapıdan giren öğrenci grubu ile kafamı bitirmek üzere olduğum kitaptan kaldırarak ayaklandım. Çocuklar bir bir istedikleri kitapları sıralayıp aldıktan sonra onlardan büyük duran ve okul forması giymeyen bir çocuk geldi. Üstüne başına bakıp gözlerimi devirmeden önce kendimi zar zor durdurdum. Okulu astığı belli olan bu velet ukala bakışları ile beni süzdükten sonra

BÂBALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin