Cuma günü okuldan sonra Nadima servisle bize geldi. Serviste etrafımız birbiriyle şakalaşan diğer çocuklarla doluydu. İçlerinden biri başka birinin kalemlerini sağa sola fırlatıp duruyordu. Nadima ve ben kalemler üstümüzden geçerken kafalarımızı eğiyorduk. Orada bir süre sessizce oturduk ve bu biraz garip gelmeye başladı. Nadima'nın cumartesi günü yapacağımız kamptan haberi olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Biliyorsa da bununla ilgili hiçbir şey söylememişti. Ben de bir şey söylememeye karar verdim.
Telefonumu çıkardım ve kaykayla kaymak, sörf yapmak veya araba kullanmak gibi çılgınca şeyler yapan hayvanların videolarını izledik. Bu arada bazılarına photoshop yapılmış olmalıydı, özellikle de su kayağı yapan hipopotama. Ama bu kimin umrunda! Çok komiktiler! Servis durduğunda gülmekten gözümüzden yaş gelmişti.
Giriş kapısına vardığımızda annem bizi karşılamak için hızlıca koridora indi. İşten özellikle erken çıkmış olmalıydı. Nadima kapı girişinde birdenbire biraz utangaçlaştı. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Abilerim bizi itip geçerken Matt "bir Pardon," dedi ve çantalarını koymak için uzun bacaklarıyla merdivenleri ikişer ikişer atlayarak yukarı çıktılar. Annem Nadima'ya kocaman sırıttı. "Merhaba! Sen Nadima olmalısın. Ben Kate, Jaz'ın annesi. Gelin, gelin," dedi.
Ama Nadima kapı eşiğinde öylece durdu. Sonra derin bir nefes aldı ve "Merhaba ben Nadima. Sizinle tanıştığım için çok mutluyum. Beni güzel evinize davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Çok kibarsınız," dedi.
Bu gerçekten çok komikti, resmi bir konuşma gibiydi. Sözcükler ağzından sanki günlerdir bunun provasını yapmış gibi dökülmüştü. Aslında düşününce, muhtemelen öyleydi. Daha önce Nadima'nın tek seferde bu kadar uzun İngilizce konuştuğunu gerçekten hiç duymamıştım. Bu oldukça etkileyiciydi!
Annem sadece "hoş geldin," dedi ve Nadima'nın okul çantasını aldı, ben de Nadima'yı üst kata çıkardım.
Sonra Nadima odamdaki bütün eşyalarla "Bu ne?" oyunu oynamakta ısrar etti. Böylece neredeyse yarım saat orada durdum ve Nadima eşyaları gösterip her kelimeyi dikkatlice tekrar ederken konuşan sözcük gibi "Yatak, yastık, yorgan, gardırop, masa sandalye, poster, kitaplar, kıyafetler, perdeler," diye kelimeleri söyleyip durdum. Açıkçası, konu sözcükler olunca sünger gibi her şeyi kalıyordu. Yorulmamasına şaşırıyorum.
Sonra benim Kürtçe öğrenmem gerektiğine karar verdi!
"Ben öğretirim!" dedi.
"Neden Kürtçe öğreneyim ki?" diye güldüm. "Sanki şeye gideceğim de..." duraksadım, çünkü tabii nereli olduğunu bilmiyordum. "Iıı... Senin ülkene," diye ince bir sesle cümlemi bitirdim. Sonra sordum, "Gerçekten Nadima, sen nereliydin?"
Kafasını iki yana salladı. Belki beni anlamamıştır diye düşündüm. Bu yüzden ona yavaşça ve farklı bir şekilde tekrar sordum. "E-vin-ne-re-dey-di?" Ama Nadima omzu silkti ve kafasını tekrar salladı. Bunun üzerine pes ettim.
Odamdaki bütün eşyalarla "Bu ne?" oyununu oynadık ama bu sefer Kürtçe olarak bir yenilikle: Ben ne zaman bir şeyin Kürtçesini tekrar etmeye çalışsam Nadima bana katıla katıla gülüyordu. Hıh! Ne arkadaş ama!
Sonra annem yemeğin hazır olduğunu söylemek için bize seslendi. Bu da mutfakta kaos olması demekti. Her zamanki gibi, abilerim koşuşturan gergedan sürüsü gibi mutfağa akın etti ama gergedanlara göre daha uzun bacakları vardı ve boynuzları yoktu tabii ki. Gus, Matt'in geçmesini engelleyerek ilk oturan oldu. Matt onu bir kenara iterek kendi yerine geçmek için kaymasını söyledi. Dan her zamanki gibi yerine oturmak için masanın altından çıkıp Nadima'nın yanına geçince Nadima şaşkınlık içinde "Aa!" diye bağırdı. Dan sandalyesine oturduğunda neşeli bir şekilde "Pardon!" dedi.
Annem kargaşayı görmezden geldi ama Nadima korkmuş gözüküyordu! Utandım. Belli ki onların evinde daha kibar davranıyorlardı. Annem birkaç büyük dilim pizzayı masaya koyarken "Umarım pizza seviyorsundur," dedi. "Mmm. Pizza, evet!" diye güldü Nadima. Annem abilerimi gösterip, "Nadima, bunlar Dan, Gus ve Matt," diyerek karşılık verdi.
Nadima yüzünü komik bir şekilde buruşturdu. Buna şaşırmadım. Abilerimin hepsi birbirine çok benziyor. Lily'nin anne babası gibi bizi iyi tanıyan kişiler bile bazen onları karıştırabiliyor. Bu yüzden aklıma isimlerini yapışkan kâğıtlarına yazıp alınlarına yapıştırmak gibi parlak bir fikir geldi, hangi ünlü kişi olmanız gerektiğini tahmin ettiğiniz su oyundaki gibi. Abilerim doğal olarak kâğıtları değiştirmenin çok komik olacağını düşündü. Guss Matt'in kâğıdını Dan'e, Dan'inkini de Matt'e yapıştırarak "Hey! O benimki!" diye bağırdı. Gus "Hayır seninki bu Matt!" diye bağırarak Dan'in kâğıdını Matt'e yapıştırdı.
Nadima tamamen afallamış gözüküyordu. Dan kağıdı Matt'in alnından kopararak "Hayır benimki bu," diye bağırdı.
"Bu bir işe yaramıyor!" diye bağırdım.
Annem gözlerini devirdi. "Çocuklar!, Kıza bir izin verin!" diye yalvardı.
Fakat sonra Dan yeni bir kağıt alıp üstüne "Aptal" yazdı ve onu alnıma yapıştırdı.
"Hey!" diye bağırdım ve bir kağıt daha alarak üstüne "Gıcık" yazdım ve Dan'in alnına yapıştırdım. Ya da en azından "gıcık" yazdığımı düşünmüştüm. "Gcıkı" yazmışım.
Dan "Gcıkı ne demek ki?" diyerek güldü.
Annem bakışlarıyla onu uyararak "Komik değil Dan," dedi.
Gus "Haklısın anne," diyerek onu onayladı. "Gcıkı hiç de komik değil. Ama gaz çıkarıcı öyle!" Dan kahkahayla güldü.
"Ne kadar da olgunsunuz!" dedim.
Annem Nadima'ya baktı ve gözlerini devirdi. "Erkekler işte!" dedi.
Nadima "Evet! Erkekler işte!" diyerek sırıttı. Annem bana şaşkın bir bakış fırlattı ve kahkahaya boğuldu.
"Ona bunu ben öğrettim!" diye bağırdım. "Hem de tanıştığımız gün!"
Annem "Muhtemelen çok işine yarayacaktır!" diyerek güldü.
Nadima gülümseyerek oturuyordu. Şaka yaptığı için kendisinden çok memnun olduğu ortadaydı. Artık ortalık sakinleştiği için, annem Nadima'ya döndü ve "Ee, Nerelisin?" diye sordu. Nadima kaşlarını çattı. Cevap vermedi. Gus masanın ucundan bilgisayarı aldı ve bir dünya haritası açtı. Yardımcı olmaya çalışıyordu.
♡
☆
♡Vote atmayı unutmayın...
(Devamı var)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çikolataca Konuşur Musun?
Fantasy(KİTAP BANA AİT DEĞİLDİR ALIP OKUYAMAYANLAR İÇİN GEÇİRİYORUM) Okulun yeni öğrencisi Nadima sınıflarına geldiğinde Jaz çok sevinmişti. En sonunda bir sıra arkadaşı olacaktı.Tek sorun Nadima'nın tek kelime ingilizce konuşamamasıydı. Nadima Suriye göçm...