Gus ekranda Birleşik Krallığı işaret ederek, anlaşılır bir şekilde "Biz burada, İngiltere'de yaşıyoruz," dedi. "Sen nerede yaşıyorsun?" diye yavaşça konuşarak sordu ve bilgisayarı Nadima'ya yaklaştırdı. Hepimiz heyecanla Nadima'ya bakıyorduk. Anladığından oldukça eminim. Haritaya baktı, birkaç kere göz kırptı ve sesli bir şekilde yutkundu. Birden belki bunu bize söylemek istemediği düşüncesi geldi. Fakat sonra ülkesini işaret etti ve "Suriye," dedi.
Suriye.
Sanki biri herkesin üzerine bir kova soğuk su dökmüştü. Evimizde mutfak masasını hiç bu kadar sessiz görmemiştim. İğne düşse sesini duyabilirdiniz. Annem şaşırdığını belli etmemeye çalışıp neşeli ve konuyla ilgili görünmeye çalışarak "Suriye ha?" diye tekrarladı. Fakat Nadima'nın yüzü gerildi ve gözlerinden yaşlar süzülecekmiş gibi görünüyordu.
Haberlerde Suriye'den bazı görüntüler görmüştüm. Hepimiz bunları gördük, değil mi? Mahvolmuş binalar, bütün o yarılı ve ölü insanlar. Hatta küçük çocuklar. Çok korkunçtu. Ama şu ana kadar bunların gerçek insanların başına geldiğini anlamamıştım sanırım. Ama öyleydi. Nadima gibi gerçek insanların başına geliyordu. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Hiçbirimiz bilmiyorduk. Sonra annem Nadima'ya yumuşak bir şekilde "Orada durum kötü gözüküyor," dedi.
Nadima tabağına baktı. Annem Nadim a bir şey söyleyecek mi diye bekledi. Ama Nadima öylece oturup önüne baktı.
Annem korkunç derecede krahatsız edici sessizliği bozarak "Ee, burada olduğun için mutluyuz. Güvendesin," dedi. Sonra da "Belki Jaz'ın odasında yemek istersiniz," diye ekledi ve bir tabağa birkaç piza dilimi koyarak tabağı bana uzattı.
Nadima'nın elini tuttum ve onu yavaşça masadan kaldırdım.
Annem içeceklerimizi uzatarak "İçecekler!" dedi. Nadima içecekleri aldı, anneme kibarca kafa salladı ve üst kata çıktık. Kapımı kapatırken "İyi misin?" diye sordum. Nadima cevap vermedi. Ben de onu zorlamadım. Sırtlarımızı yatağıma dayayıp yerde oturduk ve pizzalarımızı yedik.
Bir süre sonra "Geldiğin yer, Suriye, çol mu kötüydü?" dedim. Kafasıyla onayladı. "Nasıldı?"
Omuz silkti ve başını iki yana salladı. Bence beni anlamıştı. Ama bu konu hakkında konuşmak istemiyordu sadece.
Bir süre hiç konuşmadık. Ama bu rahatsız edici bir sessizlik değildi. Pizzalarımızı yiyip kolalarımızı içerken öylece oturduk. Nadima ve ailesinin Suriye'den buraya nasıl geldiklerini merak etmeye başlamıştım. Haberler botlardaki ve kamyonlarda saklanan veya günlerce durmadan yürüyen mültecilerin görüntüleriyle doluydu.
Kısa bir süre sonra "Buraya nasıl geldiniz? İngiltere'ye?" diye sordum. Her şeye burnunu sokan biri davranmıyordum. En azından öyle biri olduğumu düşünmüyorum.
Fakat Nadima yine kafasını salladı. Ben de konuyu kapattım.
Belki yolculuğu o kadar kötü geçmiştir ki bunu düşünmek istemiyordur, diye düşündüm. Sonra aklıma çok korkunç bir şey geldi. Ya çok kötü bir şey olduysa? Ona baktım. İyi gözüküyordu, sakince pizzasını yiyordu ama ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çikolataca Konuşur Musun?
Fantasy(KİTAP BANA AİT DEĞİLDİR ALIP OKUYAMAYANLAR İÇİN GEÇİRİYORUM) Okulun yeni öğrencisi Nadima sınıflarına geldiğinde Jaz çok sevinmişti. En sonunda bir sıra arkadaşı olacaktı.Tek sorun Nadima'nın tek kelime ingilizce konuşamamasıydı. Nadima Suriye göçm...