hâyyam;
gecenin en ağır vâkitleri ve göğsüme tanrı'nın kendi elleri ile bıraktığı ağrılarla baş başayız.
güneşi gördüğüm vâkitler ve senin perdelerinin açıldığı saatlerin hep denk düşmesi ne büyük tesadüf değil mi, şimâl?
geniş kent burası, usul usul yağar kar ve kasım'ın en ağır ânında vurulursun göğsünden.
güneşin yorgun bir azimle doğması ve kan kırmızılığı sinen karlar hatrıma hep ölümü düşürüyor, şimâl.
on üç kasım.
sonbaharın kendini kışın boynuna mıhladığı ve ellerimizin güneşin doğduğu saatlerde kana bulanması kadar ağrı sinen bir gece, saçlarının yanık yerlerinden öpeceğim.
tanrı sana kendinden bir şeyler katacak kadar güzel değil, şimâl.
ve inan, eğer varsa, o da insanoğlunun ona bu kadar güvenmesini istemezdi.
söz, on üç kasım, gece saatin üçü.
göğsüne sinen tüm ağrıları tanrı'nın ellerine bırakacağım ki, dağılan dünya düzeni senin ağrılarının güzelliğinden olsun.
yanına geleceğim şimâl,
tanrı bize ağlayacak.05.11.20|18:33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şimâl ile hâyyam.
Historia Cortatamamlandı. hâyyam; tanrı ile aynı içki masasına oturmanın günâhı, kırk kez aynı yerden düşmekse kuyuya, kırk kez düştüğüm kuyudan kırk birinci kez çıkmayı da bilirim. havva'nı âdem'in omurgasından yaratmakla, âdem'in omurgasında yangın çıkardı tanr...