Melez kampı

271 28 2
                                    

Koruyucu bir bariyer olduğunu fark etmediğim bir kapıdan geçtim ve karşıma kocaman bir kamp çıktı.
Yolda giderken Joe bana herşeyi anlattı.
Evet keçinin adı Joe. Anlattıkları biraz saçma gelse de alışmaya çalıştım. Kampın girişinden bile gözükülebilen büyük eve girdik. Kherion adlı yarı at yarı insanla kısa süre konuştuktan sonra bana kampı gezmem için zaman verdi. Joe bana kampı dolaştıracaktı.

Wooooowowowowo! Burada harika bir tırmanma duvarı var. Yere düşen insan sayısını sayıyordum. Her türlü engel var. Şimdi eğlenceli gelse de bir gün ben de o duvardan düşenlerin içinde olacağım.
Sonra kocaman bir göle gittik. Su acayip berrak. Gölün manzarasına dalmıştım. Arkadan biri bana seslendi.
"Hey sen yeni melez misin?"
"Evet. Adım Alexa"
"Memnun oldum ben de Annabeth Chase."
Yanında duran uzun boylu kahverengi saçlı bir çocuk duruyordu. Birbirlerinin ellerini tuttuklarına bakılırsa aralarında bir şey olmalıydı.
"Ben Percy."
"Alexa."
"Kampa hoşgeldin. Kampı nasıl buldun?"
"Acayip güzel bir kamp. O duvara tırmanmak için sabırsızlanıyorum."

" Bence sabırsızlanma.... Birçok kez o duvardan düşmüştüm de"
Birazcık daha konuştuk. Sonra Joe bana kampın diğer taraflarını gösterdi. Bu kamp tam bana göre bir yerdi. Akşam bir buluşma vardı. Kherion'un söylemek istediği acil şeyler varmış.
Joe bana bu kamptaki gerçekleşmiş kehanetlerden bahsetti. Percy ve Annabeth'in ne tür zorluklarla başa çıktığını duyduğumda onların ne kadar önemli olduğunu anladım. Daha hala sahiplenilmediğim için bugün Hermes kulübesinde kalacaktım. Beraber büyük eve gittik ve bir çift melez kampı tişörtü, kısa kot şort, uzun kot pantolon aldık. Kıyafetlerimi giydikten sonra bana bir kolye verildi. Sırf iplikten ibaret olan bu kolyeye melez kampında kaldığım her sene ve yaptığım kahramanlıklar için bir boncuk takılacaktı. Kolyeyi boynuma taktım.
Joe son olarak bana kulübemi gösterdi ve gitti. Bu kulübe gerçekten çok kalabalıktı. İçeri girdiğimde yerde boş bir uyku tulumuna bana verdikleri eşyaları dizdim ve altına sakladım yanımda getirdiğim hiçbir şey yoktu. Sadece Leo'nun bana verdiği bilezik duruyordu. Onu çıkarmadım.

Kulübeden arkadaşlar edinmeye çalıştım. Travis ve Connor ile tanıştım. Benimle tanıştılar ve sohbet etmeye başladık. Gerçekten onlarla takılmak eğlenceliydi. Bana yaptıkları şakaları anlattılar. Gerçekten bazılarına şaka demek hafif kalırdı.

Akşam olunca tüm kulübe ayağa kalktı ve sıraya girdi. Beraber yemeğe gittik.
Yemekhanede her kulübe kendi masasına oturdu. Tabaklar bomboştu. Herkes tabaklara birşeyler fısıldıyordu. Birden çoğu kişinin önünde yemekler belirdi. Ben de yapmaya çalıştım.
"Hey dostum, evet bir tabakla konuşuyorum. Başıma gelen en garip şey değil. Ama sen alınma. Diyorum ki bana bir tabak pizza versen hiç de fena olmazdı...bir de böğürtlen suyu. Birden tabağımın içinde pizza ve bardakta böğürtlen suyu belirdi.

Yemeklerin tadı harikaydı. Hayatımda yediğim en güzel pizzayı yedim.
Kulübeye geri dönerken bir çocuk gördüm iki kızla konuşuyordu. Arkadan bakılınca.........neyse bunları düşünmem bile saçma.
Kulübeden üzerime mont bulmaya çalıştım. Bulamayınca pes ettim. Kulübeden çıkınca aynı çocuğu gördüm. Çocuk şaşkınlıkla bana bakıyordu. Arkadan ışık vurunca yüzünü gördüm. Leo
........
Percy Jackson ve Olimposlular serisinin hiçbir hakkına sahip değilim.(Seri benim değildir.)

My heart is Burning with LeoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin