Benim Kahramanım

138 15 1
                                    

Leo~

Melez olmadan yaşamak nasıl olurdu diye sürekli düşünürdüm.
Belki de Alexa ile hiç ayrılmamış olurduk.
Belki ölmezdi.
Belki....
Belki.

En son bu sabah Apollon kulübesine girmiştim.

Daha girmeden olayların kötü gittiğini anlamıştım.

Odaya girdiğimde içeride ağlayan bir sürü melez gördüm.

Zaten hep bundan korkmuştum ve şimdi gerçekleşiyordu.

İçeride kulübesindeki en iyi arkadaşı olan Moni'yi gördüm.
Gözleri ağlamaktan şişmiş ve morarmıştı.

"Moni ne old-" cümlemi bitirmeden kulübeden bir çığlık yükseldi.

Bir kız çığlık atıyordu.
"KALBİ DURDU."
Kızın gözleri dehşetle açıldı. Kendine gelemedi. Bir daha bağırdı.
"KALBİ DURDU."
Kız yaklaşık 6-7 yaşlarında gözüküyordu.

Anlaşılan kampa yeni gelmişti ve o küçük hayal dünyası gördüğü ilk hasta melezle birlikte ölmüştü.

Kız şoktan çıkamadı. Kendi saçlarını çekmeye başladı. Yerlerde süründü.
Ve sinirimi bozan o cümleyi tekrar söyledi.

"KALBİ DURDU."
"KALBİ DURDU."
"KALBİ DURDU."

Daha fazla dayanamadım ve kızı kolundan çekip kulübenin sakin köşesine doğru çektim.

"SUS.TAMAM.YETER.BİLİYORUM.
SUS ARTIK. SUS.SUS." diye bağırdım.

Kızın gözleri dolmuştu. Aslında bakarsanız küçük olmasına rağmen çok güzel bir kızdı.
Turuncu saçları omuzunda bitiyordu. Yeşilin tüm tonlarını içeren gözleri hissettiklerini açıkça belirtiyordu.

Gözlerinin içine baktım. Şu an korktuğu ve ağlamak istediği oldukça belliydi.

"Ö-öözz-üü-rr ddiiilleerrim." dedi ve ağlamaya başladı.

Hemen onu kucağıma aldım ve sarıldım. Sıkıca.

Kulağının yanına eğilip fısıldadım.
"Ağlama. Asıl ben özür dilerim."

Küçücük yüzünü ellerimin arasına alıp göz yaşlarını sildim.

Yanımıza Annabeth geldi ve kızı kucağına alıp kulübenin dışına doğru götürdü.

Ben ise onları ağlamaklı gözlerle izledim.
Hayır tabi ki herkesin içinde ağlayamam.

Diğer Apollon melezleri odadan çıktı.
Ben sanırım artık kendimi tutamayacaktım.

Hıçkıra hıçkıra ağladım. Sanki hayatım boyunca biriktirdiğim her acıyı göz yaşlarımla atabilirmişim gibi.

Cansız bedeninin elini kavrayıp kulağına fısıldadım:

"Kahraman...Evet sen kesinlikle gerçek bir kahramansın ve benim kahramanımsın."

Sonra ağlamaya devam ettim.
Kendime geldiğimde herkes çoktan akşam yemeğini yemiş kamp ateşini izlemeye gitmişti.

Büyük ihtimalle kaftanı yarın yakılacaktı.

Benim onu görmek için son şansımdı.
Kendimi tutamayıp yanına gittim, sarıldım ve yanağına küçük bir öpücük kondurdum.

Eğer şimdi yaşıyor olsaydı bunları yapmaya asla cesaret bulamazdım.

"Görüşürüz." dedim ve kapıyı çekip kamp ateşini izlemeye gittim.

Herkesten uzak bir yere oturup başımı ellerimin arasına aldım.

Etrafa baktım.

Annabeth ve Percy ortalarına bugün gördüğüm küçük kızı almış, kamp ateşini izliyorlardı.

Kızın elinde dondurması vardı.

Daha yemeye yeni başlamışken dondurma yere düştü ve küçük kız dudaklarını büzdü.

Percy hemen ayağa kalktı ve bir süre sonra elinde dondurmayla geldi.

Kızın yanağından öpüp ona dondurmayı uzattı.

Annabeth bir süre kızı izledi.
Sonra Percy'nin onu omuzundan dürtmesiyle irkildi ve şaşkınlıkla Percy'e baktı.

Percy elleri arkada, yaklaşıp Annabeth'in yanağını yavaşça öptü ve bir eliyle ona limonlu dondurmayı verdi.
Annabeth başta şaşırsa da sonra gülüp dondurmayı yemeye başladı.

Percy de kendine ayırdığı mavi dondurmayı yerken bu sefer kendininkini yere düşürdü.

Küçük kız ona kendininkini uzatarak
"Benimkini al." dedi.

Sonra üçü de kahkahalarla gülmeye başladılar.

Percy harika ve eğlenceliydi;
Annabeth ise şefkat dolu ve mükemmeldi.

Uzun lafın kısası, birbirilerini tamamlıyorlardı ve gelecekte harika birer anne ve baba olacaklardı.

.........
Percy Jackson ve Olimposlular serisinin hiçbir hakkına sahip değilim.(Seri benim değildir.)

My heart is Burning with LeoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin