•ೋ°7°ೋ•

191 21 38
                                    

En son bu aralar ne kadar çok bölüm yayınlıyorum demiştim değil mi? 1 aydan fazla oldu. Üzgünüm. Tekrardan.

Harumi'den

"Hişşşş! Anladım." Birşey anladığından hiç emin değilim. Hemde hiç.

"Şimdi seni bir saate kadar hazırlayalım." Umarım bunu derken gerçekten bir saati kastetmemiştir.

~1 saat sonra

Hayır. Gerçek bir saati kastetmiş. Etrafta koşuşturmaktan bir kilo verdim.

Akita ve yanında dolaşan diğer hizmetçi kız ile saçımı yapmak için beni bir yere oturttular. Şimdi fırsatım varken Akita'ya sabah gördüklerinin bir yanlış anlaşılma olduğunu söyleyebilirim.

"Akita, bu sabah gördüğün şey ile ilgili-"

"Ben hiçbir şey görmedim, Majesteleri." Akita... bu yüzden bazen seni arkadaşlıktan reddetmek istiyorum.

Her ne kadar çok Akita ile bazen ters düşsek bile, o benim en iyi arkadaşım. Bir hizmetçiyi, prenses için arkadaş saymak her ne kadar garip görünse de öyle. Ben küçükken onun annesi bana bakmak ile sorumluydu. Akita'yı da ara sıra getirirdi. O zamanlar bana 'Sen annemi çaldın!' demişti. Galiba ilk o zaman gerçekten arkadaş olmaya başlamıştık.

"Saçınız hazır, Majesteleri. Artık İmparotoriçe'yi görmeye gidebilirsiniz."

Ben... hazır falan değilim. Oğlu bile bu kadar soğuk iken annesini düşünemiyorum bile.

Veya babasını...

Eğer İmparotoriçe'nin yanında İmparator  da olacaksa; ben bayılırım. Bunu düşünmek bile tüylerimin diken diken olmasına sebep oluyor.

Ben kendi iç düşüncelerim ile cebelleşir iken bahçeye kadar gelmiştik. Akita bu yolları nasıl öğrenmişti ki? Benden habersiz geliyor demek isterdim ama çok uzak. Kurdun teki o, bilir gerçi.

Omzumu dürtene doğru baktım. Bana kaş göz hareketi ile bir yönü gösteriyordu. Ne yaptığını anlamadığım için kulağıma doğru fısıldadı: "Çalıların oraya git." Bu gizemli eda nereden geliyordu bilmiyorum ama işe yaradı. Gözüm hemen işaret edilen yeri aramaya başladı. Çalıların arkasında bir sandalye gözüküyordu. Yavaş yavaş yaklaşınca sandalyenin yanında donatılmış bir masa gördüm. Tatlıya karşı bir zaafım yoktu ama bu ben de bile işe yarayabilirdi. Biraz yenmiş gibiydi ama. Karşıda ki koltukta ise İmparotoriçe elinde fincanı ile çay içiyordu.

"Majesteleri." Kafamı selam vermek için saygı ile eğdim. Bana eli ile karşıya oturmamı işaret etti. Akita sandalyeyi hafifçe çektikten sonra oturdum. İmparotoriçe'nin sağında siyah uzun saçlı başka bir bayan vardı. Arkadaş canlısı bir havası var gibiydi.

"Yolculuğun nasıl geçti?" Hıh? Nerede olduğumu tamamen unutmuşum.

"Gayet güzel geçti, Majesteleri." Hafifçe güldü. Komik birşey mi var? Herkes bir anlığına dalabilir!

"Bana o şekilde hitap etmene gerek yok. Yakında bir aile olacağız. Bana 'anne' diyebilirsin. Umarım benim sana kızım demem de bir sakınca yoktur?" Bilgi dolu gözleri beni inç inç süzüyordu. Böyle bir baskı altında benim hayır dememin fazla bir etkisi olacağını zaten sanmıyorum.

"Elbette, Majesteleri. Beni istediğiniz gibi çağırabilirsiniz. Ama ben biraz daha sizi böyle çağırmak istiyorum. Daha yeni geldim, bildiğiniz üzere."

(Kesinlikle ne ile çağıracağını bulamadığım için değil.)

Elinde ki fincanı masaya geri bıraktı. Bana peki sen bilirsin deyip konuyu fazla uzatmadı. Biraz daha havadan sudan konuştuktan sonra yanında ki kadına birşeyler fısıldadı.

[✓] LOSE | LlorumiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin