27.BÖLÜM

42 9 4
                                    

Dönüşümümü kontrol tabi ki edemedim. Deniz alfasın sen kendine gel! Ailenin annesi olduğunu düşündüğüm o kadın korkudan telefonu yere düşürdü.

Kükredim, vücudum kalan enerjisini harcamıştı, gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.

"Hey beni duyuyor musun?" dedi kadın korkuyla.

"Tabi ki duymuyor hadi gidelim annemlere geç kalacağız."

"Ciddi misin sen Osman?! Çocuğa vurdun ve şimdi onu burada mı bırakacaksın?"

"Ben onun normal bir çocuk olduğuna inanmıyorum. Az önce yüzünün aldığı garip şekli görmedin mi? Bu çocuk bir yaratık!"

"Ama aynı zamanda bir insan onu hastaneye götürmeliyiz!"

Bu sırada korna sesleri gelmeye devam ediyordu. Tam 5 dakika olmuştu kavgaya başlayalı, Deniz de bu sırada uyanmıştı.

"Lanet olsun." dedi kısık bir sesle. İnsanların gözü önünde dönüşmesi onun umrunda değildi umrunda olan zamanın azalmasıydı. Hala Ege'nin yanına gidememişti.

Belki de onlar görmeden oradan sıvışmalıydım. Ne yaparsam yapayım acele etmeliydim, Bektaş'ı bekletmemeliydim. Saatime baktım tekrardan zaman giderek azalıyordu.

"Hey siz kavga etmenize gerek yok! Ben iyiyim kendim hastaneye giderim, sizi şikayet etmeyeceğim yemin ederim! Lütfen aracınıza gidip buradan uzaklaşın trafiği mahvettiniz!"

Çift baya şaşırmıştı. Deniz'in onlarla uğraşacak vakti yoktu. Bir an önce Ege'yi görmeliydi.

Hastaneden içeri adımını attı, giriş katındaki sektere Ege'nin nerede kaldığını sordu.

"Ege Bey ile ilgilenen hemşire dinlenmesi gerektiği söylüyor. Daha yeni yatmış, isterseniz burada uyanmasını bekleyin."

"Benim hiç vaktim yok daha sonra uğrarım. Benim geldiğimi söyler misiniz rica etsem?"

"Tabi kim geldi diyeyim?"

"Deniz Göktaşı, okuldan arkadaşıyım."

"Tamamdır."

"Teşekkürler."


Hızla çıktım hastaneden, hala çok aç ve yorgundum. Ama yiyecek bir şey alacak param yoktu. Sadece telefonumu almıştım yanıma.

Bana çarpan çiftin hala gitmediklerini orada durduklarını fark ettim.

"Şey yiyecek bir şeyiniz var mı?"

Beni duymamışlardı bile aptal kavgalarına devam ediyorlardı. Üstelik sadece beni de değil arabadaki bebeklerinin ağlamasını bile duymuyorlardı.

Sol arka kapıyı açarak içeri oturdum. 2-3 yaşlarında bir kızları vardı. İçeri girmemle o tatlı yüzünü bana çevirmesi bir oldu.

"Meraba." dedi bebeksi bir sesle.

Gülümsedim

"Al mama." dedi koltuğun gözünden bir şey çıkarıyordu. Hiç açılmamış bir paket çubuk krakeri zar zor taşıdığı minik elleriyle bana verdi.

"Teşekkürler."

İkimiz de gülerken elini yüzüme koydu tam o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu. Gözlerinin rengi kahverengiden sarıya döndü. Birkaç saniye o sarı gözleriyle ben kırmızı gözlerimle karşılıklı bakıştık.

Sonra o gülmeye devam etti.  Aynı bir bebek gibi. 

"Senin adın ne?"

"Alya." 

"Tamam Alya benim gitmem gerek kendine iyi bak."

Girdiğim kapıdan çıkarak ona el salladım. Şimdi ise okula gitmem gerekiyordu. Yolda Alya'nın verdiği çubuk krakeri yedim. Sanki bu normal bir çubuk kraker değildi. Ağzıma attığım anda bu kadar enerji dolmam mümkün müydü? 

O lanet yokuşu çıktıktan sonra okula varmıştım. Bu sefer okula normal biri gibi girmeyecektim, okulun yanındaki evin bahçesinden okulun bahçesine atladım. Yangın merdivenlerini kullanarak Müdür Yardımcısı'nın olduğu kata çıktığımda Bektaş henüz gelmemişti. Ya da gelmiş beni bekleyemedikten sonra gitmişti. Birkaç dakika bekledikten sonra geldi.

"Kusura bakma biraz uzadı. Çok bekletmedim umarım."

"Yok hayır."

"Şimdi ne yapacağız konuşacak mıyız?"

"Kaç dersin kaldı?"

"Sadece Tarih etüt var."

"Tamam o zaman gidelim."

"Nereye?"

"Canın sıkıldığında nereye gidersin?"

"Avm'ye giderim sanırım. Neden?"

"Bugün sizinle geçireceğim son gün olacak, biraz eğlenmek istiyorum."

"Ama neden benle?"

"Çünkü sen eğlenceden anlıyorsun."

"Doğru söylüyorsun."

"Hadi gel AVM'ye gidelim."

"Lets go to the mall!"

"O şarkıyı nereden biliyorsun Bektaş."

"Hahaha boş ver."


AVM'ye gitmemiz yaklaşık 10 dakika aldı. İçeri girdiğimizde çok büyük bir şey unuttuğumu fark ettim.

"Bektaş ben yanıma para almadım."

"Sorun değil."

"Çok sağ ol Bektaş."

3 saat civarı takıldıktan sonra veda vakti gelmişti.

"Çok güzel bir gündü Deniz."

"Gitmek zorundayım Bektaş."

"Biliyorum."

"Görüşürüz Bektaş."

"Görüşürüz."


Hala yarım saatim vardı. Eve gidip eşyalarımı toplayıp Onur'a teslim olacaktım. Hayatım bundan böyle berbat olacaktı.

"Pardon bakar mısınız?"

Kim ben mi?

"Kardeşiniz şurada ağlıyordu."

"Abii!"

Kardeşim mi? 

3 BETA 2 ALFA 1 İNSAN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin