Will telefon çalana kadar, on bire kadar uyudu. Çalışanlardı, bugün odalarına ihtiyaç duyup duymadıklarını bilmek istiyorlardı. Görünüşe göre birisi kapılarını çalmış fakat cevap alamamıştı. Will onlara hayır dedi, telefonu kapattı ve tekrar uykuya daldı.
İkinci kez, susuz, banyoya ihtiyaç duyarak, kafasını rahatsız edici bir şekilde vurarak ve vücudunun her yerinde hissedebileceği kat kat acıyla uyandı. Hannibal'ı uyandırmadı ve tuvalete yöneldi. Açlık dışında her şeyi hallettiğinde, kendini otelin bornozuna sardı ve oda servisi menüsüne bakmak için yatağın kenarına oturdu. Öğle yemeğine kahvaltıdan daha yakındı, bu yüzden ikisine de ısmarladı: Hannibal için tavuk erişte çorbası ve ekmek, pastırma ve yumurta ve kendisi için kızarmış ekmek ve patates.
Hannibal aramanın ortasında gözlerini açtı ve onu izledi. "Tamam?" dedi Will tam kapatırken.
"Çorbanın berbat olacağına dair içimde bir his var. Neden bana tadı alüminyum parçalara benzeyen çorbayı beslemekte ısrar ediyorsun?"
"Üzgünüm, her neyse zaten bir kase wolfberry hazırlayamam- İstediğin başka bir şey varsa, onları geri arayabilirim."
Hannibal gözlerini kıstı, saçları başının yanından doksan derecelik bir açıyla dikilmişti. "Tost. Çırpılmış yumurta." Will onları geri aradı ve sırayı değiştirdi.
"Nasılsın?" dedi.
Hannibal elini uzattı "Vuruldum. Çok kan kaybettim ve sonra hayatım için iki dövüşe girdim, biri Atlantik Okyanusu'na karşı, ki bu, herhangi bir insanın olabileceğinden daha tehlikeli bir rakip, Büyük Kızıl Ejder olsun yada olmasın, iyi değilim."
"Antibiyotiklerini aldım," dedi Will. "Tut." Hannibal'ınkileri uzatırken aynı zamanda kendininkileri de içti. Ondan sonra yatağa oturdu ve yatak başlığına yaslanarak karşı duvara baktı. Hannibal da aynısını yapmaktan memnun görünüyordu, fakat onun bakışları tavandaydı.
Hannibal, "Dün gece sınırda fikrini değiştirmiş olabileceğini düşündüm," dedi.
"Fikrimi değiştirmedim. Zeller'ı aradım."
Hannibal birkaç saniye sessiz kaldı. "Bu aramayı takip etmelerine gerek olmayacak, biliyorsundur, numara için arayan kimliğini kontrol edebilir."
"Yirmi yıldır kanun kuvvetindeyim Hannibal. Arayan kimliğinin nasıl çalıştığını biliyorum."
"O halde, eylemlerinin belirli bir zihin bölünmesine işaret ettiğini anlamalısın."
Will ona baktı. "Aklımın bölünmeyeceğini mi düşündün?"
Hannibal gözlerini kapattı. Dudakları aralandı fakat sonunda aklındakini söylememeyi tercih etti.
"Taze bandajlar alacağım," dedi Will.
Yüzde on giysi ve yüzde doksan tıbbi malzeme olan çantasından ihtiyaç duydukları şeyi almak için yataktan gıcırdadı. Hannibal'ın yarası o kadar boşalmıştı ki, bandaj derisine yapışmış, irinle sararmıştı ve kırmızı ile çizilmişti. Hannibal'ın yüzüne baktı, bunun iyi mi kötü mü yoksa sadece normal mi olduğuna dair ipuçları arıyordu, ama tahmin edilebileceği gibi hiçbir şey alamadı.
Hannibal, "Umuyordum," dedi.
Will'in biriken pisliği süngerle uzaklaştırmasını izledi. "Ne?"
"Zihninin bölünmemesini umdum. Bunu beklemiyordum, ama umut ettim."
Bundan sonra sessizliğe düştüler, Will başını yaranın üzerine eğdi ve Hannibal zihnine çekildi. Will, çıkışı da temizledi ve ardından yerine yeni bandajlar bantladı ve bunları Hannibal'ın sıcak cildine yapabildiği kadar hafif bir dokunuşla yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two solitudes | hannigram çeviri
FanficSezon dört kurgusudur. Düşüşten sonra Will, Hannibal'ı Atlantik'in dışına sürükler ve kuzeye, birlikte bir hayat kurmaya çalıştıkları Labrador'un ücra bir kısmına doğru yol alırlar. [ kitap bitmiştir. ]