2.Bölüm

506 183 731
                                    

Madem konumuz İrlandalı, o zaman İrlandalı bir şarkıcadan gelsin müziğimiz.

Damien Rice- Under the Tongue

***

Hava puslu, gri...

İçim de.

Derin bir nefes alıp içimde tutuyorum. Ciğerlerimin temiz havayla şiştiğine emin olup, usul usul geri veriyorum ondan aldığım ödünç havayı. Ağzımdan çıkan dumanlar havaya karışıyor.

Yürümek için ayağımı kaldırıp bir adım atıyorum ve ayağım yumuşak bir tabakanın içine giriyor.

Yere bakıyorum. İşte o zaman her yerin karla kaplı olduğunun farkına varıyorum.

Beyaz kar botlarım en az on santimlik kara girip çıkıyor, ağır ağır, zorlanarak yürüyorum.

Olması gerekenden daha az üşüyorum.

Nedenini çözmek için üstüme baktığımda kutup ayısının kürkü gibi, ince lakin sık tüylerden yapılmış pardösümü görüyorum. Bu benim miydi?

Ellerimi kaldırıyorum.

Ten rengimi görmek yerine, yine bembeyaz eldivenler görüyorum.

Neden her yer gibi ben de bembeyazım?

Bakışlarımı ellerimden ayırıp hemen sağımdaki donmuş göle bakıyorum.  Kafamı kaldırdığımda, üstünde altın kaplamalı melekleri olan,  yirmi sekiz metrelik Kraliçe Viktorya Anıtı ve hemen arkasında Buckingham Sarayı beni selamlıyor.

Londra'da okurken en sevdiği noktada olduğumu fark ediyorum annemin. 

St James's Park.

Ne kadar ironik.

En sevdiğin yerde can vermek.

Ah hayır.

Burada olmamalıyım.

Kalbim hızla çarpmaya başlıyor.

Geldiğim yönden mi daha hızlı çıkarım yoksa ileriki çıkıştan mı diye düşünürken, pardösümdeki baskıyı hissediyorum.

Gözlerimi aşağıya çevirdiğimde karların arasında, uzun gövdesini ustalıkla saklamış ama şimdi kalın gövdesini bacağıma dolayarak yukarı çıkan yılanla göz göze geliyorum. Kıpkırmızı gözleri, simsiyah gövdesiyle ağır ağır beni esir alıyor. Bunun sonum olacağını hissettiğim an korkmayı bırakıyorum.

Faydası da yok zaten.

Sadece Can ve babam için üzülüyorum. O yüzden yüzümdeki buruk tebessüm. Ama anlayacaklardır, anlamalılar.

Artık göğsüm sıkışıyor, belliki orayı ele geçiriyor, gözlerimi kapatıp teslim oluyorum.

"Zeynep, henüz ölmeyeceksin!"

Kafamı sesin geldiği yöne, sağa döndürüyorum ve gözlerimi açıyorum. Donmuş gölün karşısında, yapraklarını sonbahara adayarak çırılçıplak kalmış kahverengi ağaçları görmem gerekirken, ben uçsuz bucaksız yeşil çimler ve otlar görüyorum.

Ve kayaları döven dalga sesleri duyuyorum.

Kafamı hızla önüme çeviriyorum ve sonra vücuduma bakıyorum. Yılan yok, kıyafetlerim yerinde ve ben en az yirmi metrelik bir falezin ucunda durmuş, rüzgârdan çılgına dönmüş denize bakıyorum.

İrlandalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin