SADIE
Birkaç iş yaptığımızda bunun ne kadar kolay ve güzel olduğunu düşünüyorduk ki alışveriş yaptığımız mega mağaza iadeye katı kurallar getirmişti.
2 haftadır sayısız elektronik almıştık. Aldığımız her şeyi evdeki boş odaya istifleyip kimsenin girmesine izin vermiyorduk ve birkaç gün sonra geçerli sebeplerle ürünleri iade ediyorduk. Alırken o kadar nakit parayı üstümüzde taşımamıza şaşırsalar da para sayma makinesinden paranın gerçekliğiyle ilgili onay aldıktan sonra kimse bir şey demiyordu. Sahte paralar biner dolar şeklinde kırmızı lastikle ile bağlanıyor, aklanan paralar ise yine aynı miktarda yeşil lastik ile bağlanıyordu ve bu da karışıklığı önlüyordu. Ruby her ne kadar aldığımız küçük ev aletlerini iade etmek istemese de bir şekilde ikna etmiştim onu da. Hepimiz şehirdeki farklı mağazalara farklı zamanlarda gidiyorduk ve ilgi çekmediğimize emindim.
Ta ki iadelerin iptal olduğunu öğrenene kadar.
Resmen ağlamıştım, tam yedi bin dolarlık bir televizyon almıştım ve iadeye sebepsiz yere bu kadar kısıtlama gelmesi beni mahvetmişti. Televizyonu en sonunda iade edememiş ve eve tekrardan dönmüştüm.
İadeleri hala koşulsuz şartsız kabul eden diğerine kıyasla daha küçük olan bir markete gitmiştim ve o yedi binin bize verdiği zararı kapatmaya çalışmıştım. Eve döndüğümde Annie televizyonu tüm yeteneklerini kullanarak iade etmişti ve bir daha oradan alışveriş yapmamaya karar vermiştik. Yine de televizyondan kurtulmamıza da mutlu olup ağlamıştım.
Ruby ise tüm bu olayların dışındaydı. Sadece Dean'i düşünebiliyordu. Çocukların onu görmek isteyeceğini düşünüyor, Dean'e bir şey olursa çocukları babalarından ayırmış olmanın vicdan azabını yaşamak istemiyordu. Bunu için Dean tekrardan eve yatılı olarak gelmişti ve işe de gitmiyordu. Tüm gün Ruby ile beraber yemek yapıyor ve çocuklarla ilgileniyordu. Ruby ise iki saatte bir banyoya giriyor ve soluksuz ağlıyordu. Ablam için ne yapmam gerekiyordu bilmiyorum ama onun bu hallerine çok üzülüyordum doğrusu.
Günler geçmiş ve biz biraz daha kapana sıkışmıştık. Evet, iade ediyorduk ama bu zor oluyordu. İade olayı tüm şehirde yoğunlaşmış olmalı ki yavaş yavaş tüm mega mağazalar iade şartlarını yeniliyor ve açıkçası iadeyi imkansız hale getiriyorlardı.
Yine de şehir değiştirerek bile bunu yapmamaya devam ediyorduk, iki saat direksiyon başında durmak o kadar da zor gelmiyordu. Kârımız güzeldi.
Kahvaltı kokuları burnuma gelirken tavanı inceleyip son günlerimi düşünmeyi bıraktım ve telefonuma uzandım. Arkadaşlarımın paylaştıkları fotoğraflara bakıp mesajlarını cevapladım ve sonunda kalkıp odamın içindeki banyoda yüzümü yıkadım ve aşağıya indim. ''Günaydın.''
''Günaydın.'' Ruby göz yaşlarını sildi ve arka bahçede oynayan kocası ve çocuklarına inceleyen gözlerini bana çevirdi.
"Nasılsın?" onun yanına gidip sıkıca sarıldığımda gözyaşlarını saklamayı bıraktı ve ağlarken sarıldı bana. "Ondan nefret ediyorum Sadie." sesi boğuktu ama söylediklerini anlıyordum. "Beni aldatığı için ondan nefret ediyorum ama ölmesini istemiyorum."
"Ölmeyecek." onun saçlarını okşadım. "Dean her zaman bir yolunu bulur. Bu ay kazandığımız tüm kârla iyi bir doktor buluruz. Hepsini hallederiz, olmadı aklanacak para miktarını arttırmasını isteriz. Yaparız bir şekilde. Üzülme artık."
"Yaparız değil mi?" dedi beklentiyle gözlerime bakarken. "Tabii ki yaparız."
O sırada kapı çaldığında Ruby ile kaşlarımızı çatmış bir şekilde birbirimize baktık ve ben bakacağımı söyleyip kapıya yaklaştım. Küçük delikten bakınca tanımadığım takım elbiseli bir adam görmek kalp atışlarımı hızlandırmıştı.
Kapıyı açtıktan sonra yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. "Merhaba. Sadie Boland'ı aramıştım."
Gülümsememi silmeden yanıtladım. "Benim. Yardımcı olabilir miyim?"
"Umarım olursunuz." yüzünde yorgun bir ifade vardı. "Ben FBI'dan Johnny Tuturro. Size sormam gereken bazı sorular var, gelebilir miyim?" Yanaklarımın gittikçe kızardığını biliyordum ama kapıyı biraz daha açtım. "Tabii, buyrun."
İçeriye girdi ve onu mutfağa yönlendirdim. "Kimmiş Sadie?"
"Ruby. Bu FBI'dan Johnny Tuturro. Bize bazı sorular soracakmış." Ruby'nin gözleri büyüyerek bize döndüğünde belli etmemesi için gözlerimle yalvardım.
"Yardım edeceğimiz konu nedir?" gülümsedi, o da role girmişti, başarılı olacağımızı umuyordum.
"Burası sakin bir mahalleye benziyor." başımla onayladım onu. "Aile yeri gibi, köşede park, arabalarda bebek koltukları. Güvenli ve sakin bir yer."
"Evet, öyledir." Kahve hazırlamak için kettle'a su koydum.
"Bu sıralar tuhaf şeylerin olduğunu gördünüz mü?"
"Ne gibi?" Ruby atıldı.
"Nasıl desem?" adam biraz düşündü. "Buraya pek uymayan insanlar gibi. Güvenli olmayan."
"Sanmıyorum." omuz silktim ve birkaç dakika daha buralar hakkında konuştuk. En sonunda su kaynadığında kahveyi hazırlayıp ona uzattım.
"Size numaramı versem," kahveden bir yudum aldı." Sıradışı bir şey görürseniz bana haber verir misiniz?"
"Tabii ki!" Ruby abartı ile onayladığında ben de adamın uzattığı kartı aldım.
Kartı verdikten sonra kahveden bir yudum daha aldı. "Bu arada." dedi bir şey unutmuş gibi. Ellerini cebine soktu ve çıkardığı fotoğraf parçasını bize gösterdi.
"Bu adamı hiç gördünüz mü?"
Zayn'in Bruce'un doğum günü partisinde bizim evimizden ayrılırken çekilmiş fotoğrafını gösterdiğinde hapı yuttuğumuzu anlamıştım.-
OWWW SH*TTTT
BAKALIM NELER OLCAK
BU ADAM BİLDİĞİMİZ BULMUŞ AMA UFAKTAN UFAKTAN SORDU FARK ETTİYSENİZ
NELER OLACAK ACABAA
TAHMİNLERİ ALALIM BURAYAAA
#SADIE
#RUBY
#ANNIE
#ZAYN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tears of the sun | zm
Fanfic"Eğer özgürlüğe ve aşka sahip olduysan başka bir şeye ihtiyacın kalmamıştır." •good girls