Gizlilikler

36 6 4
                                    


Dan şaşkın bir şekilde elinin altında hissettiği şeye anlam vermeye çalışıyordu, deri değildi, sert bir tabakaydı ve çizikler var gibiydi. Raph, Dan'in elini kolunun üstüne koydu bu defa, yeşil sert derisini hissetmesi için.
"Sen gerçekten kaplumbağasın." dedi Dan, buz gibi bir sesle.
"Evet ve bunun için de özür dilerim, sizi daha fazla rahatsız etmeyeceğim." dediği gibi Dan'in elini bırakıp kapıya yöneldi. "Lütfen bunu sır olarak saklayın."
"Bir dakika, sen şehir efsanesi değilsin. Oh... Bu şok bana yetti cidden! Sen cidden insanların hayatını kurtaran o kaplumbağasın."
"Aslında onlardan biriyim." dedi kafasını çevirip Dan'e bakarken. "Dört kardeşiz ve ben agresif olanmışım, yani öyle diyorlar."
"Bu harika!" diye bağırdı Dan en sonunda, sesinden mutlu olduğu anlaşılıyordu, heyecanını gizleyemiyordu hatta. "Şu an resmen Batman ile tanışmış gibiyim. Oh aman Tanrım sen... siz gerçeksiniz! Oh!"
Raph kapıyı açıp çıkacağı sırada Dan yanına gelip el yordamı ile kapı kolunu tuttu. "Gitmene izin vermeyeceğim."
#
Tavanı izlemekten sıkılmamıştı, ensesi de acımıyordu ama orada kalmak istemiyordu. Kaldıkça moralinin daha da bozulacağını düşünüyordu, daha ne kadar bozulabilirse artık...
Ayağa kalkıp kapüşonunu üstüne geçirdi ve odasından sessizce çıkıp kanalizasyonda kaybolmayı diledi. Kaybolup bir daha geri gelmemek istiyordu.
Leo'nun çıktığını gören Mikey yavaşça arkasını dönüp Cham'in odasına gitti. Yapboz parçaları oturuyor gibiydi.
"Bunu sen düşürdün değil mi?" Elindeki serumu Cham'a gösterirken soğuktu, hatta yüz ifadesi tiksinti doluydu.
"Ah evet bu benim!" diye neşeyle uzandı seruma.
"A aa aa!" dedi parmağını sallarken Mikey, "Bana bunun ne olduğunu ve nereden geldiğini açıklaman lazım."
Cham sesli bir şekilde yutkundu. Açıklama yapmanın ne kadar doğru olacağını düşünüyordu. Mikey'nin bakışı ve ses tonu onu korkutuyordu. Hem anlatsa da anlamayacağını düşünüyordu, biraz salak olduğunu düşünmüştü Mikey'i ilk gördüğünde.
"Evet?" dedi tek kaşını kaldırıp şüpheli bir şekilde karşısındaki bukalemunu izlerken. "Ne zaman konuşacaksın?"
Derin bir nefes alıp verdi sonra Cham, hikayeyi anlatması lazımdı.
Leo'ya anlattığı hikayenin hızlandırılmış versiyonunu anlattıktan sonra Mikey'in yüzüne bakmaya başladı, anlamadığına dair herhangi bir ifade yoktu, yani anlamıştı, öyle mi? Şaşkınca son cümlesini ekledi.
"Sonra da buradayım işte."
"Vay..." dedi Mikey, her şey birleşmeye başlıyor gibiydi ama hala bazı şeyler eksikti, bu parçaları tamamlaması lazımdı.
Odadan çıkıp kendi odasına geçti, eline yıllar sonra ilk kez kalem ve kağıt alıp bildiklerini yazıp çizmeye başladı.
Önce serumun bir çizimini yapıp bunun kimlerle nasıl bağlantılı olduğunu altına ekledi, serum Cham ve adını bilmediği bir laboratuvar ile bağlantılıydı. Şehirdeki en büyük laboratuvar olarak StarLab vardı, belki de serumun ait olduğu  laboratuvar da oydu. Aynı zamanda StarLab'a giren bir April görmüştü, hem de gizlenerek. Bir de onun karşı yolundan gelen bir adam. Bunları da laboratuvarın altına ekledikten sonra ustası ve kardeşleri ile olan durumu yazdı. Donnie gitmişti, hem de Leo'ya kızarak. Raph de Leo'ya kızgındı, kendisi ise hepsine soğuk davranmayı seçiyordu. Yani buranın kesişimi de Leo muydu? İyi de onca yıl sonra neden, birden bire Donnie de Raph de Leo'ya kızıyordu ki? Raph zaten her zaman kızacak bir şey arasa da Donnie, o masum melek... Donnie'nin ismini kırmızı bir kalemle yuvarlak içine alırken odasında birinin gezindiğini hissetti, Cham'dan başkası olamaz, diye düşünüp yazmaya devam etti.
Raph, Cham yüzünden Leo'ya kızmıştı. Çünkü tanımadıkları birini evlerine sokmuş, belki de onları riske atmıştı. Acaba şimdi nerede ve nasıldı? Sinirlenip çıktığına ilk kez şahit oluyordu, kendisi olsa bir pizza dükkanına gider ve delicesine pizza yerdi ama o Raph'ti, ya bir dövüş salonuna ya da bir çete kavgasına gitmişti. Bundan neredeyse emindi hatta.
Derin bir nefes alıp verdi, sayfaların uçuşmasına neden oldu ve sayfaların altındaki izleri gördü, eğer kendi yazdıklarında iz çıkıyorsa bu demektir ki laboratuvardaki yazılan şeylerde de iz kalmış olmalıydı. Tabii eğer bilgisayara yazmadılarsa...
"Ahhh..." diye kendini geriye atıp sırt üstü uzandı, o sırada da Cham'ın çıktığından emin oldu. Ne kadar sessiz ve sinsi bir şeydi, ona güvenemezdi. Peki o buradayken planını nasıl yürüyecekti? Ustasını kattığı planı... Ustası tabii ya!
Fırlayıp odadan çıksa da sakin bir şekilde ustasının yanına gitti, Cham'ın ilgisini çekip peşinden gelmesini istemezdi.
"Usta," dedi saygıyla eğilirken ve ardından yanına oturup demin anlattığı planına bir ek getirdiğinden bahsetti. "Evimizde nereden geldiği belli olmayan, görünmez olabilecek bir yaratık var." dedi ellerini yumruk yapıp sıkarken, ona yaratık derken kendine de diyor gibi geliyordu ama durmadan devam etti sözlerine. "Yani o buradayken ilerleyemeyiz, ama onu fırlatıp atarsak bu defa da Leo'yu kaybedebiliriz, zaten yeterince kayboldu."
"Oğlum, o kayıp mı oldu?" Oturduğu yerde, yorgun sesiyle kısık bir şekilde konuşabilmişti, demin yanında ağlayan oğlu şimdi de kayıp mı olmuştu?
"Kendine güvenini kaybetti, o bir lider ama şimdi hiç de öyle değilmiş gibi dolaşıyor. Donnie, o..." Durup yutkundu, Donnie'nin dediği şeyleri demek ona zor geliyordu. "Donnie," dedi tekrar ve boğazını temizledi. "O Leo'yu lider olarak görmediğini, onu lider olarak seçmediğini söyledi. Bu Leo'nun ağrına gitti tabii, ve işin kötüsü Donnie'ye hak verdi. O sözden sonra lidermiş gibi davranmıyor."
"Hayatta her zaman kayıplar veririz." dedi Splinter, ellerini birleştirmişti. "Hatta bazen kendimize olan güvenimizi bile kaybederiz. Ama sen çocuğum, benim en küçük ve masum oğlum..." dedi Mikey'nin yüzüne elini koyarken. "Sen en zor zamanda kendini buldun, seninle gurur duyuyorum."
"Usta," dedi Mikey de ve ustasının elinin üstüne kendi elini koydu, "Sizi yarı yolda bırakmayacağım, bırakmayacağız. Bizim babamız sizsiniz, çocuklar babalarını terk etmez. Ama şimdilik sizin bizi terk etmeniz gerekiyor. Durumunuz daha-" diyemeden ustası lafını kesti.
"Ben sizinle daha iyiyim," Gülümseyip etrafına bakınmaya başladı, fare kulakları seğiriyor, sağa sola hareket ediyordu; Cham odaya girmişti! "Sizi terk etmek istemesem de iyileşmek için gitmem lazım, iç huzurum dağıldı bunu toparlamadan ne kendime ne de size yararım olur. Lütfen oğullarıma gitmek zorunda olduğumu söyle." Mikey'nin yanağını severken gözlerine sevgiyle bakıyordu. "Onlara, onları sevdiğimi söyle benim küçük oğlum."
"Söylerim." dedi, damlayan yaşa engel olamamıştı.
#
Leo sığınağına gitmişti, bildiği tek yer belki de sadece burasıydı. Cham'ın kan izlerinin yanına, sırtını duvara verip oturdu. Ne yapması lazımdı? Kafası o kadar dağılmıştı ki düzgün düşünemiyordu, belki de biraz uyuması lazımdı. Ama uyumak istemiyordu, uyursa olayların daha da kötüye gideceğini düşünüyordu. Donnie'nin hiç gelmeyeceği bir geleceğe uyanacaktı belki, belki de tüm kardeşlerinin onu bırakıp gittiği bir geleceğe. Ama o, onlarsız bir hiçti. Onlarsız var olamazdı ki, bir insan ya da onun durumuna göre bir kaplumbağa, kardeşleri olmadan nasıl hayatta kalabilirdi? Peki şimdi ne yapması lazımdı? Kafasını toplaması lazımdı! Evet bundan emindi.
Kemerindeki katanayı çıkartıp sığınağın köşesine getirdiği tahta insana vurmaya başladı, antrenman yapmak onu hep sakinleştirirdi.
"Duruş pozisyonu al." dedi nefesine odaklanmaya çalışırken. "Önce sağ." Sağ tarafa bir darbe vurduktan sonra katanasını geri çekip parmakları ile kabzayı daha iyi tutmaya çalıştı. "Sol, sağ, sol, sağ, sağ, sol, orta, sağ..." Her vuruşundan önce kendini geriye çekip katanasını önüne getiriyordu. "Nefesine odaklan ve sakinleş. Sağ, sol, orta!"
Bir süre sonra hem nefesi hem de vuruşları ritmik bir hal aldı, bunu fark etse de durmak istemiyordu; çünkü düşünmeye başlamıştı.
Donnie gitmişti ama onu geri alacaktı, evet iyi bir kardeş değildi -artık kendine lider demek istemiyordu- ama olabilirdi. Ardından Cham'ın işini halletmesi lazımdı ya da Donnie'den önce yapmalıydı bunu, artık hangisini yapmak isterse öyle yapardı. Başka ne vardı?
"Hah..." Elleri katananın sapında öylece kalakaldı, bir şey onu rahatsız ediyordu. Nefesini artık daha sesli bir şekilde alıp veriyordu, bunu fark etmişti ama bundan farklı bir şey vardı. Onu huzursuz eden, kabuğunu titreten bir şey!
Gözleri ile tahtanın arkasını süzmeye başladı, sağdan sola doğru yavaş bir şekilde gezdirdi gözlerini. Ardından bir şey fark etmemiş gibi antrenmanına geri döndü.
"Sağ, sol, orta, sağ, sol, orta..." Her vuruşunda duruş pozisyonu alıyor, nefesini veriyor ve etrafı dinleyip bir göz atıyordu. Odada her ne varsa arkasında bir yerdeydi. Nasıl bir tehdit olduğunu bilmese de elinde kılıcı varken ona yaklaşmak istemeyen biri olmalıydı.
"Sol, orta, sağ, sol, orta, sağ..." Ara ara dediklerini değiştirip odadaki kişiye de ipucu veriyordu, eğer salak değilse beklemeye devam ederdi. Dediği şeyleri duyup, görmeden öne atılmak pek akıl işi olmazdı. Ama adam ne yerinden kıpırdıyor ne de sesini çıkartıyordu.
"Hah..."
Nefesini verip duruş pozisyonuna geçti, odada kim varsa dövüşmeye hazırdı. Katanasını sağ eline alıp ellerini indirdi ve arkasını döndü.

Kardeşlik KaplumbağasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin