Kaçışlar

112 7 2
                                    

Cham korkudan ne yapacağını şaşırmış bir halde Leo'nun onu bıraktığı yerde hala duruyordu. Ne yapması gerektiğini bilmeden etrafındaki kardeşlere bakıyordu. Mor bantlı olan arkasını dönüp gitmişti ve anlaşılan tüm bu dağınıklığı o yapmıştı. Kırmızılı olan suspus bir şekilde morluya bakıp kalakalmıştı, yüzü seğirmiş, bir şey saklarmış gibi morluyla göz temasından hep kaçınmıştı. Turunculu zaten en baştan onu korkutmuştu ama şimdi kendisinden çok korkmuş gibiydi, özellikle de kırmızılının yere eşyaları attığı anda. Onları Leo'nun onu bıraktığı yerden, görünmez olarak izlemişti. Leo'nun onu getirmemesi gerekirdi belki de. Lanetlenmiş gibi adım attığı yerlere felaket getiriyordu, hem de her defasında. Sabah buraya geldiğinde o laneti de peşinde getirmiş olmalıydı, o yüzden şimdi gitmeli ve bir daha geri gelmemeliydi. Tek başına araştırmalı ve bu kardeşlere daha fazla felaket getirmemeliydi.
Arkasını dönüp gitmeyi planlasa da bir şey ona engel olmuştu, belki de ilk kez. Başını çevirip solunda kalan Leo'nun odasına baktı, ona bu kadar iyi davranan birine veda etmeden gitmemesi gerekiyordu, öyle hissediyordu en azından.
Yerdeki eşyalara basmamaya çalışarak Leo'nun odasına doğru ilerleyip perdesini çekti ve usulca içeri girdi. Leo yatağına oturmuş meditasyon yapıyordu, dizlerini kenetlemiş, ellerini diz kapaklarının üstüne koymuş, huşu içinde oturuyordu. Gözlerinden akan yaşların oluşturduğu izler ise daha yeniydi, yeşil teninden akıp çenesinde birikmiş daha sonra da kabuğuna damlamıştı bunlar.
Leo'ya yaklaşıp onu süzmeye başladı sonra Cham, ilk defa bir kaplumbağa görüyordu ve ilk karşılaşmaları pek de hoş değildi, onun üstüne yaşanan olaylar da keza öyleydi. O yüzden şimdi fırsatını bulmuşken onu inceliyordu. Gri atleti ve kapri şortu ile daha çok asi bir oğlana benzese de şu anki haliyle asi olmaya çalışıp olamayan birine benziyordu, kuralları yıkmak istese de asla karşı gelmiyordu. Gözündeki mavi göz bandı ise ona daha gizemli bir hava veriyordu, uçları yer yer yırtılmış olsa da hala tertemiz ve capcanlı rengi ile yeşil tenine çok yakışmıştı.
Japon tarzı yatağında, yerden maksimum beş santim yükseklikte olduğu için kel kafasını da rahatça görebiliyordu Cham, aynı şekilde kılıçları da arkasında çaprazlanmış onu selamlıyordu. Odayı incelemek için etrafında döndüğünde kuyruğu yatağa çarptı, ardından da hafifçe inledi.
"Bunlara şahit olduğun için üzgünüm." dedi Leo, hala aynı pozisyondaydı.
Cham daha fazla görünmez olmayı bırakıp Leo'nun hemen önüne bağdaş kurdu.
"Bunu demene gerek yok, asıl ben üzgünüm. Buraya gelmesem tüm bunlar da olmayacaktı. Lanetlendim."
"Hayır, saçmalama." dedi Leo gözlerini açarken, gözleri kızarmıştı acaba ne kadar ağlamıştı? "Bunların seninle herhangi bir alakası yok, bu tamamen benim beceriksiz olmamla alakalı. Eğer iyi bir lider-" diyeceği sırada durdu, Donnie haklıydı kim onu lider seçmişti ki? Derin bir nefes alıp ayağa kalktı, bakışları boştu. "Hadi gel sana yatacak bir yer bulalım." Cham de ayağa kalkıp onu takip etti, ne dese bilmiyordu. Omzuna elini koymak için uzandıysa da elini çekip diğer avcunun içinde yumruk yapıp önünde birleştirdi, utanıyordu.
"Burası sana uyar mı?" dedi Leo bir perde açıp içeriyi gösterirken. Yerde yine Japon tarzı bir yatak vardı ve duvarlar grafiti ile kaplıydı. Yanıp sönen bir lamba odayı aydınlatıyordu.
"Kaldığım yerlerden bin kat iyi." dedi Cham içeri adım atarken. "Burada kalmamın mahsuru yok mu cidden?"
"Tabii ki de yok, saçmalama. Burası..." dediyse de düşüncelere dalıp konuşmayı bitirdi Leo. Cham ise merakla onun devam etmesini bekledi, ama Leo ona gülümseyip iyi uykular demekten fazlasını yapmadı.
Kapı sayılan perdeyi örttükten sonra Cham da Leo gibi bağdaş kurup yatağa oturdu, ama ne yaparsa yapsın düşüncelerini sabitleyemiyordu. O sırada dışarıdan gelen bağırışları duydu. Aceleyle ayağa kalkmaya çalışsa da tökezleyip diz üstü yere düştü ve ellerini yere dayayıp yüzünü korumaya çalışsa da karnındaki yarayı tekrar acıttı. Acıyla inlerken odanın kapısı açıldı ve içeri kızgın bir şekilde ona bakan Raph girdi.
"Kimsin sen?!" dedi soğuk bir sesle, gözleri alev saçarken.
"B-b-ben ben Cham." dedi kekeleyerek ve tekrar görünmez olmamak için kendini tuttu, bu kardeşin turunculu gibi olmayacağından o kadar emindi ki.
"Çabuk evimizden çık!" Onu yakasından tuttuğu gibi havaya kaldırdı ve odadan çıkartıp ana salona fırlattı.
Eşyaların toplanmış olması dışında ana salon olarak kullandıkları yer hala dağınıktı, tüm odaların kapıları oraya açılıyor, tüm giriş ve çıkışlar oraya çıkıyordu.
Leo Usta'nın yanından ayrıldığında Cham yerde acı çekiyordu.
"N'apıyorsun?" diye bağırdı Raph'e. "O masum ve yaralı."
"Onun masum olduğunu nerden biliyorsun?"
"Çünkü onu Leo getirdi." dedi Mikey, Usta'nın yanında durduğu halde konuşmaya katılmak istemişti.
"Sen mi?" dedi Raph, gözleri korkuyla açılmış ve biraz da meraklanmıştı, bu Leo için bir ilkti ama böyle bir... Bir şeyi eve getirmesi..? Hiç onluk değildi. "Ona nasıl güvendin?"
"Çünkü o da bizim yaşadığımız şeyleri yaşamış." Leo Cham'ı oturturken söylemişti bunları, Raph'e bakmadan. Tüm ilgisi şimdilik sadece Cham'daydı. "Ve aynı zamanda onu yaralamış bulundum." dedi elindeki kanı Raph'e gösterirken. "Şimdi izninle önce onu odaya taşıyayım daha sonra Usta ile ilgilenmemiz lazım." Raph'i kenara itip geçerken Cham'ın da yürümesine yardım ediyordu, odaya soktuğunda da onu yatağa yerleştirip karnına baktı ve bulduğu bir bandaj ile sarıp onu yalnız bıraktı.
"Sen nerden biliyordun?" diye Mikey'nin yanına geldi Raph. Nutku tutulmuştu.
"Onunla beraber geldik buraya, bir ara ortadan kaybolmuştu ama görünmez olduğu içindi galiba." diye düşünceli düşünceli konuştu Mikey, bir yandan da Usta'sının yüzünü siliyordu. Onu ilk Mikey bulmuştu, tüm bu olanlar için ne yapmaları gerektiğini sormak için gelmişti ki ustasını yerde yatar halde bulmuş panikle bağırmıştı. Daha sonra da biraz su ve bez alıp yüzünü silmeye başlamış, onu ayıltmak için hafifçe yüzüne vurmuştu ama şu ana kadar bir değişiklik olmamıştı. Galiba kardeşi gittiği için bu kadar şoka uğramıştı. Oysaki tüm hikayeyi bilen birine, özellikle de en yakınındaki kardeşine olanları sorsa her şey daha anlaşılır olabilirdi. Ama Raph de susmayı tercih edip bir süre Mikey'i izlemiş ve odadan çıkmıştı. Bir günde üst üste daha ne yaşayabilirdi acaba?
Saatin kaç olduğuna bakmadan tünellere geçip ilerledi Raph, oradan çıkmak istiyordu ama nereye gideceğini de bilmiyordu. En sonunda durduğunda tüm gücünün çekildiğini fark etti, bir şey ya da biri onun gücünü emiyordu sanki. Hışımla duvara vurup ufak bir yarık oluştursa da gücünü tamamen kaybettiğini düşündü ve kabuğuna girmek için büyük bir dalgalanma hissetti tüm vücudunda. Sanki onun içine girse her şey bitecekti, huzura kavuşacak bunların hepsini unutacaktı. Ama o kabuğa girmek için çok büyüktü ve bir şeylerden kaçmak onluk değildi.
Elini duvardan çekip tünellerde ilerlemeye başladı, sonra nedense aklına o kör adam geldi, bastonunu kırdığı için vicdan azabı duymuş ve onu takip etmişti, acaba onun yanına gitse onunla konuşsa nasıl olurdu? İşe yarar mıydı? Ama ne diyecekti, ben aslında kaplumbağayım ve Ustam bir fare, ve bizi terk eden başka bir kaplumbağa kardeşim var mı? Ama bunu demesine gerek yoktu ki. Beyninde kocaman bir ampul yandığında tünellerden çıkıp gecenin son karanlığında adamın evine varmıştı bile, ona kim olduğunu ya da ne olduğunu söylemesine gerek yoktu ki sadece dertleşmek istiyordu o kadar, ama kapıyı ne diye çalacaktı. Ya onu bir sapık sanarsa ve onu takip ettiği için polisi ararsa? İşte bunu hiç düşünmemişti.
Tam geri dönüp gideceği sırada kör adamı evinin minik balkonuna çıkmış halde buldu, Fransız balkon olan bu balkonda trabzanlara yaslanmış bir şekilde elindeki sigarayı içiyordu, bakışı gökyüzüne doğruydu ve her solukta içine çektiği duman fazlalaşıyordu.
Balkonun altına gelip beklemeye başladı Raph, belki bir bahane bulabilir ve ona seslenebilirdi. Ne diyeceğini düşünürken kafasına bir şeyin düştüğünü hissetti ve irkilerek bağırdı.
"Hey?!" Ama sonra yaptığı hatayı fark edip yutkundu, şimdi ne diyecekti?
"Orada birinin olduğunu bilmiyordum, üzgünüm." dedi adam kibarca. Başını Raph'i görebilirmiş gibi aşağı eğdi. "Kendimi affettirmek için bir kahve yapayım size." dedi sonra da.
Raph şaşırmıştı, adam sanki kendisine bakıyor gibiydi ama görmediğinden o kadar emindi ki.
"Hayır, " dedi Raph tersleyerek, "Göremeyen birine göre çok cesursunuz."
Adam kıkırdayıp bakmaya devam etti. Ardından bir şey hatırlamış gibi durdu.
"Beni tanımayan birine göre iyi bir tahmin. Ya da tanıyan mı acaba? Bay sopa kıran, lütfen eve çıkın, dördüncü kat." dedi ve içeri geçip camı kapattı.
Raph şaşırmıştı, adamın kendini tanımasına mı yoksa onu eve çağırmasına mı daha çok şaşırmıştı ondan emin değildi ama. Buna rağmen denileni yapıp apartmandan içeri girdi ve kimsenin bu saatte uyanıp bir yere gitmemesi için dua ederek dördüncü kata geldi.

Kardeşlik KaplumbağasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin