Hatıralar ve İnançlar

39 6 0
                                    


Leo tavanı izliyordu. Önce Cham, sonra da Mikey uyuyup uyumadığından emin olmak istemiş, odaya girdiklerinde de Leo'yu uyuyor bulmuşlardı. Ama aslında olay Leo'nun onların geldiğini fark etmesi ve sol tarafına dönüp nefes alışını yavaşlatmasından ibaretti. Uykusunu almış gibi bir damla bile uyku yoktu gözlerinde, ama kalkmak da istemiyordu. Kalksa ne yapacağını da bilmiyordu.
Olduğu yerde oturdu sonra, sırtını duvara dayayıp elini kafasına koydu, bu olanları keşke unutsaydı! Beyninden tutup tutup atabilseydi! Ama yapamıyordu, o sadece bunları izlemiş ve tepki verememişti.
Donnie neden gitmişti? İyi bir lider değil miydi? Hayır lider değildi. O zaman iyi bir kardeş mi değildi? Kardeş olmayı becerememiş miydi yani?! Kardeş olmak için neler yapılırdı? Bir insan kardeş olmayı nasıl öğrenebilirdi?
Küçükken, Usta'nın onları eğittiği bir anıyı hatırladı. Leo ve Donnie aynı anda katanayı görüp kullanmak istemişlerdi, ama hangisinin alacağına karar veremeyince aralarında dövüşmüş o sırada da Mikey katanayı küçük ellerine alıp kaçmıştı.
"Haha!" diye kısıkça güldü, o minik çocuk Mikey şimdi bir çift nunçaku kullanıyordu ve katanayı da Leo almıştı.
Daha sonra bir şey fark etti, yüzüne bir şey vurmuş gibi bir anda irkilip öne doğru fırladı, katanayı neden Leo almıştı? Donnie neden katanadan vazgeçmişti? Bunu bilmiyordu! Bilmiyor değil hatırlamıyordu, Donnie onun için katanadan vaz mı geçmişti? Yoksa Donnie ile çok feci kavga edip kavgayı kazanmış mıydı?
Ama yoktu, hatırladığı en ufak bir detay bile yoktu bu anı hakkında. Sadece başını hatırlıyor, gerisini bilmiyordu.
"Ne kadar da iyi bir kardeşim," diye fısıldadı çatallaşan sesiyle, Donnie kim bilir daha neler için kendini geri çekmişti? Bunu fark etmemişti bile, hem de lider olduğunu söylerken.
Derince içini çekip oturur halde tavanı izlemeye başladı, ensesi ağrıyacaktı ama bir sorun yoktu artık, sonuçta artık işe yaramazdı.
#
Raph, önünde bitirmiş olduğu kahve kupası ile sessizce oturuyordu. Dan ona çok iyi bakmıştı, yani sonuçta kahve ikram etmişti, bu da gayet misafirperverdi, hele de Raph gibi bir 'şey' düşünüldüğünde.
"Birden sessizleştin." dedi Dan, fazla meraklı olmayan bir tonda.
"A- Hi-hiç." dedi kekeleyerek, soruya ani yakalanmıştı. "Sadece..." dedi sonra, ne diyeceğini bilemeden. Aslında merak ettiği bir şey vardı, sormak istediği soru buydu ama sorarsa bir daha Dan ile görüşebileceğini sanmıyordu. "Sadece," dedi tekrardan derin bir nefes alarak. "düşünüyordum."
"Fazla düşünmek iyi değildir." dedi, elinde yarısı içilmiş kahve kupası duruyordu, soğuduğu için içmeyi bıraktığını söylemişti. "Fazla düşünmek yerine bazen harekete geçmek gerekir." Sonra da ayağa kalkıp kupasını lavabonun içine koydu. "Senin yaşında iken, ki senin benden küçük olduğunu farz ediyorum, ben de çok düşünürdüm. Hayatı, geleceğimi, kızları, okulu... Ama sonra bir gün.." dedi, boğazı düğümlenmişti. "Sonra bir gün bir kaza oldu. Aslında kaza değil, kapkaç. Hah... Burada çok olan bir şey aslında, bu kadar kötü düşünmemem lazım belki de..." Sessiz bir şekilde, kolları mutfak tezgahında omuz hizasında açık bir şekilde karşısındaki duvara bakıyordu, boşluğu görmekten başka bir şey yapmıyor olsa da bu onu rahatlatıyor gibiydi.
"Sonra ne oldu?" diye düşünmeden sordu Raph, ama buna hemen pişman oldu. "Yani tabii ki anlat-"
"Hayır anlatmak zorundayım Raph, bu şehirde anlatılmamış çok fazla hikaye var." Yüzünü Raph'e dönüp buruk bir şekilde gülümsedi. "Bu şehirde kaç kişi hikayesini anlatamadan ölüyor sen bunu biliyor musun? Ya da kaç kişi anlatmaya fırsat bile bulamadan yok oluyor? Sen, ben ve yaşayan diğerleri... Biz bu şehri yenen sayılı insanlardanız. Ya da farklı şeyler, tam bilmiyorum."
"A-anlamadım?" dedi Raph, kafası karışmıştı ve yüzünde tuhaf bir ifade vardı, farklı şeyler derken kastettiği neydi?
"Hikayeler, kanalizasyonda yaşayan mutant kaplumbağalar hakkında. Hatta klinikten kaçan bir bukalemun bile varmış." dedi Dan, gülerek ve sandalyesine tekrar oturdu. "Yoksa bunları duymadın mı?"
Sesli bir şekilde yutkundu Raph, Dan'e yalan söylemek istemese de bir anda onun, o duyduğu 'şeyler'den biri olduğunu söyleyemezdi ya.
"E-e-evet, duydum tabii ki." diye kekeledi. "Devam eder misin, lütfen?"
"İşe gittiğim bir gündü, hava soğuk ve karanlıktı. Genel olarak sabahın ilk ışıkları ile işe giderdim. İşimi severdim," dedi gururlu bir babanın çocuğundan bahsetmesi gibi göğsü kabararak. "İşimi hala da seviyorum, ama yapamamak... En yorucu kısmı da bu ya." Bir süre önündeki masaya bakıp boğazını temizledi. "Ara sokaklardan uzak dururdum, küçüklüğümden beri kavga edemeyen bir çocuktum." dedi kolundaki olmayan pazuları göstermek için bileğini sıkarken. "Ama bir gün bir çığlığa karşı kendimi geri çekemedim ve ara sokaklardan birine daldım. Üç kişilik bir çete yaşlıca bir kadını köşeye kıstırmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum, korkuyordum da ama kadın benden çok korkuyor olmalıydı. Çöpün yanında duran kırık beyzbol sopasını alıp adamlardan birinin ensesine indirip bayılttım." dedi gülerek, anıları hatırlamak en azından bu kısmını, ona iyi gelmiş olmalıydı." Ömrümde karıştığım belki de ilk kavgaydı. O bayılınca diğer ikisi bana doğru döndü ve kadını serbest bıraktılar. Ama şimdi de ben kurban olmuştum. Elimdeki sopayı bir iki kez sallasam da pek fayda etmedi ve en sonunda sopayı onlara fırlatıp kaçmayı denedim. Ama önüme bakmıyordum, yola çıktığımda bir araba bana çarpıp beni fırlattı. Sırt üstü düştüm, bu hem iyi hem de kötü ki omurga birçok darbeye dayanıklı sayılır ama kafatası... Beynimin görme yeri hasar gördüğü için şu an hiçbir şey göremiyorum, ışığı bile fark edemiyorum." Ellerini birleştirip öne doğru geldi ve oturur halde içine doğru kapanmaya başladı, omuzları çökmüş, bacakları da birbirine yaklaşmış haldeydi.
"Buna çok üzüldüm." diyebildi en sonunda Raph, böyle bir hikaye beklemiyordu. Kurtaramadıkları her kişi için biri böyle yaralanıyor muydu yoksa?
"Ahhh üzülme." dedi gür bir sesle Dan, tekrar eski haline dönmüştü. "Geçmiş geçmişte kaldı. Hem şimdi hem karate hem de kung fu biliyorum. Aynı zamanda da...da da ustalaşmaya başladım."
"Vay canına." dedi Raph, heyecanını gizleyemeyerek. "Harikasın."
"Senin kadar değilimdir herhalde Raph, sen anlat şimdi de bakalım."
"Ben mi?" dedi eliyle kafasını kaşıyarak, bu otomatik yaptığı bir savunma yöntemiydi ama Dan onu görmediği için işe taramıyordum. "Anlayacak pek bir şeyimin olduğunu sanmıyorum."
"Ahhh hadi ama koca bebek!" dedi gülerek, "Biz bu şehri yenenleriz, yani anlatacak bir hikayen vardır mutlaka. Hadi dökül bakalım."
"Ah peki peki," dedi sonra gülerek, insan olduğunu düşünmesini sağlamalıydı. "Ergen bir genç olarak aile sorunlarım var."
"Vavvv..." dedi Dan, şaşırmış gibi yaparak. "Tek cümlede hepimizin hayatını özetledin. Peki başka?"
"Immm... Evden kaçtım?"
"Ne?!" dedi Dan, elini masaya vurarak. "Evden mi kaçtın? O saatte o yüzden dışarıdaydın yani. Ah Tanrım, ben bunu nasıl fark etmedim. Ergen olduğunu tahmin etmemiştim ya da evden kaçtığını. Şimdi po-"
"Hayır dur." dedi Raph ayağa kalkıp elini ayağa kalkan Dan'e doğru uzatırken. "Polisi karıştırma lütfen." Sonra derin bir nefes aldı. "Çünkü ben o 'şeylerden' biriyim."
"Şey?" desi Dan, bir kaşı havaya kalkmış bir şekilde duyduğu şeyi anlamaya çalışıyordu.
"Hani demin bahsettiğin kaplumbağalar var ya, şu kanalizasyonda yaşayanlar. Ben de onlardan biriyim." dedi kafasını eğerek, yenilmişti, öyle hissediyordu. "Kahve için teşekkürler, şimdi izninizle daha fazla rahatsız etmeyim-"
"Bi-bi-bir dakika, sen şimdi bana kağlumbağayım mı dedin?" diye kahkahayı bastı Dan, karnına ağrı girecek şekilde gülüyordu hatta.
"Bunda komik olan ne var?" dedi Raph, her zamanki huysuz halini takınarak. "Üzgünüm efendim ama size yalan söylemiyorum, yani gülmeyin."
"Ah tabii, ah tabii." diye gülmeye devam etse de kendini durdurmaya çalıştı Dan. "Çok üzgünüm." Boğazını temizleyip gülmesini durdurmaya çalışsa da hala kıkırdıyordu. "Ahh... Kör olunca duyduğum yalanlar-" demeye kalmadan Raph adamın elini alıp kabuğuna değdirdi.
"Hala yalan olduğunu mu düşünüyorsun?"

Kardeşlik KaplumbağasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin