"onu iyileştiriyorum, Bay Libyanov. aramızda hususî bir munâsebetin olması onu kendi içinden kurtardığım gerçeğini değiştirmez. iki ay boyunca elli beş kez görüştük ve hepsi boş bir suskunlukla geçti. ağzını açıp tek bir laf bile söylemedi. son dört aydır uyguladığım terapi için bana minnettar olmanız gerekir Bay Libyanov. görüşlerinizin ne kadar yersiz ve uygunsuz olduğunu kavradığınızı umut ediyorum."
psikolog, sırtını dikleştirip koltuğuna yaslandı.
Bay Libyanov, gergin yüzünü daha da kasarak, kaşlarını çattı.
"son yazdığınız terapi, ne zaman bitiyor Bay Süleymanov?"
"yedi gün sonra."
"yeni terapi yazmanızı kâtiyen reddediyorum. size açılması, hâlâ evde kendi uydurduğu psikolojik ağrıları ile yalnız kaldığı gerçeğini de değiştirmiyor. onu başka birine yönlendireceğim."
kırk beş yaşlı adam, yeşil ceketinin düğmelerini ilikleyerek ayağa kalktı. kalın kaşlarını çatıp psikoloğun yüzüne baktı bir kaç saniye. ardından arkasını dönüp çıkmak üzereydi ki, psikolog sesinin tonunu bozmadan havada kalacak bir soru yöneltti Bay Libyanov'a.
"ya sizin yahut da o şahane doktorlarınızın psikolojik olarak adlandırdığı ağrılar, gerçekten fizikselse?"
Bay Libyanov duraksadığı yerde bir kaç saniye bekleyip, kendi zihninde karşısındaki psikoloğun gerçek bir tedaviye ihtiyacı olduğunu düşündü. ve hiç bir cevaba gerek duymaksızın odadan ayrıldı.
-
"dün gece, uyumamışsın yine. gözlerinin altı şişmiş karanfil, sana sağ kalman gerektiğini anlattım."
"psikolog olunca hiç çekilmiyorsunuz, bayım."
karşımda tüm heybeti ile oturan adam, yüzüne küçük bir tebessüm kondurup, yüzüme dikti bakışlarını.
"ne olunca çekiliyormuşum?"
yönelttiği soru, aptal bir hastahane odasında asılı kaldı.
pencerelere sinen lekeler gözüme çarptığında, araya uzun bir sessizlik girmişti."pencere kenarınıza hiç güvercin kondu mu, doktor?"
"kuşlarla aram iyi değildir, karanfil."
"yarın hastahanenin önündeki parkta buluşalım mı? sana güvercinleri göstereceğim."
"buluşalım. fakat, korkarlar benden."
"kanatlarını yakmazsan, uslu dururlar."
"ya yakarsam, karanfil?"
gözlerimin yorgunluğu, zihnime çöküyordu. tanrı kulağıma kuşların ölümünü fısıldıyordu. yarım saat süren sessizliğin ardından, lekeli pencereye konan güvercine yasladım bakışlarımı.
"güvercinler kanatları yandığında şeytana dönüşürler,doktor."
yedi aralık,
iki bin yirmi,
21:08.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gün ışığına sinen kadının boğazına sancan kurşuni gül gövdesi
Short Storytamamlandı. "karanfil," dedi alnını alnıma yaslayarak, "kafanın içinde dönüp duran şeytanları susturacağım. onların yerine geçmek mecburiyetinde kalsam bile, onları susturacağım." nefesi dudaklarıma vurduğunda gülümsedim, "Bay Süleymanov," dedim, "...