Şıp şıp şıp..
Yağmura yakalanmaktan nefret ediyordum. Oysaki en sevdiğim şeylerin arasındaydı ıslanmak. Hızlanmak için harcadığım efor nefesimi tıkıyordu. Ellerimi hissetmiyordum. Şemsiyemin önü kırılmıştı. Şiddetli damlaların gücüne dayanamamıştı belli ki. Benim gibi...
Ayakkabımın ucu çamurdan kirlenmiş, kabanımın yüzeyi ıslanmaktan ağırlaşmıştı. Omuzlarım düşüyor, yorgunluğuma eklenmek için çaba sarf ediyordu. Halbuki ne güzeldi yağmurlu havalar, toprak kokusu insana nefes olurdu, tebessüm ettirirdi. Kafamı kaldırıp etrafımı izlemek istedim, etraf kalabalık ve gürültülüydü. Çiçek satan kadınlar, su satan çocuklar, evine yetişmeye çalışan insanlar, okuldan çıkan gençler. Sahil yoluna doğru adımlarımı ilerlettim, belki de bugün ıslanmalısındır Azem. Hafif bir tempo tutturdum kalabalığın arasından, elim çantamın içindeki çalan telefona gitti, arayan asistanım Merveydi.
-"Efendim Merve."
-"Alo Azem hanım, bugünkü sunum dosyalarınızdan eksik olanları tamamladım. Yarın ki toplantı için her şey istediğiniz gibi."
-"Tamamdır Merve. Teşekkür ederim, yarın görüşürüz."
-"Görüşürüz Azem hanım."
Telefonu kapadım çantamın içine atarken, ıslanmış banklardan birine geçip oturdum. Yorucu bir gündü. Havanın kasveti denize de yansımıştı koyulaşan suyun rengi korkunç gözüküyordu, içine çekip alacakmış hissi. Kafamı gök yüzüne doğru kaldırdım, kırılmış şemsiye artık işime yaramıyordu. İçimdeki ağlama hissi bu aralar beni esir almıştı, durgun Azem olmaktan nefret ediyordum. Kabanımın sert yüzeyine elimi soktum ve kulaklığımı aradım. Kafamı dağatacak şarkılar beni şu an için daha mutlu ederdi. Ellerim morarmış ve buruşmuştu telefonumun kulaklık girişine takıp en sevdiğim şarkılardan birini açtım. Derin nefes al Azem, derin nefes al. Güçlüsün kızım sen. Güçlüsün hadi hisset yağmuru. Sen aşıksın yağmura Azem. Hisset artık! hisset bir şeyleri, kendime verdiğim telkinler şimdiden göz yaşlarımın esiri olmuşlardı. Bugün Azemin doğum günüydü. Yeni yaşına ağlayarak geçirmek bi' bana yakışırdı. Sahi kaç olmuştum yirmi üç, yirmi dört kaç olmuştum ne zaman bırakmıştım saymayı?
Evet yirmi beş . Onlarsız iki yıl. Onlarsız. Yalnız. Tek başıma geçirdiğim yedi yüz kırk beşinci gün. Onlarla beraber yitip giden benliğim ve duygularım. Ailem olmadan bir yeni yıl daha, bu yüzden sevmiyordum ıslanmayı. Bu yağmurlar mı çalmıştı ailemi? yanlış bir zamanda mı yağmıştı bu güzellikler, yoksa kader miydi bu illet? neydi beni de arkasından sürükleyen bu hisler. Saçlarımın ağırlığı başımı taşıyamayacak kadar ağarlaşmıştı. Ellerimi hissetmiyordum. Rüzgarın sert geçişleri kulaklarımı kızartmış ve başıma giden ağrıyı hızlandırmıştı. Göz yaşlarım yağmurla beraber kendine uzun bir yol çizmişti. Rüzgardan onlarda nasipleniyordu.
Kulaklığımdaki Arthur'un sesi beni kendime getirdi.
-Laying in the silence ( Sessizlikte uzanıyorum)
-Waiting for the sirens (Sirenleri bekliyorum)
-Signs, any signs I'm alive still (İşaretler, her işaret canlı olduğuma
dair)-I don't wanna lose it ( Kaybetmek istemiyorum)
-I'm not getting through this (Bunu atlatamıyorum)
-Hey, should I pray? should I pray ( Hey dua mı etmeliyim? Yıpranmalı mıyım )
-To myself? To a God? ( Kendime gidene kadar)
Güzeldi Arthur'un sesi, ayaklandım burnumun ucu donmuştu. Yeterdi bu kadar ıslanmak hasta olmak en son isteyeceğim şeyler arasındaydı şu an, adımlarımı hızlandırdım ve metronun yolunu tuttum. Merdivenlerden inerken ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalışıyordum. İş çıkış saati olduğu için yeterince kalabalıktı. Sonunda kendime yer bulmuştum. Beş durak sonra indim yağmur hızlanmaya başladı eve yolum yürüme mesafesiyle on dakika sürüyordu. Bunun için taksiye binmek istemedim ve koşmaya başladım. Ah be Azem en son ne zaman koşmuştun, hatırlamayacak kadar uzun olması bile tebessüm ettiriyordu bana. Sonunda evin önüne geldim. Çantamın altına doğru elimi attım anahtarın sert yüzeyi elime çarptı. Aldığım gibi kapıyı açtım, sonunda sıcak evimdeydim. Üstümü odaya girmeden çıkarmaya başladım vücudumun sıcak su ihtiyacını hemen karşılamam lazımdı. Kemiklerim sızlıyor ve uyumak istiyordum yarın önemli bir toplantım vardı. Saçlarımdan akan sıcak su şimdiden iyi gelmişti. Ağlamak ve daha fazla düşünmek istemiyordum bugün için en azından. Vücudumu da lifledikten sonra son kez durulanıp bornozuma sarıldım. Mutfağa geçip ketıla su koydum yatmadan bi' kahve ve sigara içmek iyi gelirdi ne de olsa bugün Azem doğmuştu değil mi?
İç çamaşırlarımı giyinip yumuşak dokulu eşofman takımınıda üstüme geçirdim. Mutfağa gidip kahvemi hazırladım şimdiden kafein kokusu vücumu etkisi altına almıştı. İyi olan tek şeydi kahve benim için, sehbanın üzerinden aldığım sigara paketi ile küçük balkonuma geçtim. Ateşi yaktığım gibi derin bir nefes aldım sigaramdan.. Kahve boğazıma iyi gelmişti. Saat dokuz olmuştu, su gibi geçen dört saat. Vücudum isyanını etmeye başladı ve son bir nefes daha çektim içime.
Koltuğa attım kendimi yasladım sırtımı, kahvem bitene kadar camdan dışarıyı izledim. Açık olan balkonun perdesi havalandırıyordu içeriyi , dalıyordum yine uzaklara gitmek istiyordum bu şehirden, ülkeden çok uzaklara nefes alamıyordum bu yerlerde. Son yudumumu aldığım porselen kupayı sehpaya koydum. Yanında yarım kalan romanım Kürk Mantolu Madonna ve ailemle olan çerçeveli fotoğraf gözüme çarptı. Üstümüzde yırtık yamalı montlar, babamın ikinci el aldığı fotoğraf makinesi o kadar mutluydu ki, hatırlıyorum işten geldiği gibi çocuklar gelin ilk defa beraber bir fotoğrafımız olacak diye gülüp sevindirmişti bizi, ben daha o zamanlar yedi yaşındaydım abim de on üç yaşındaydı. Babamın işten gelmesini beklerdik camdan kardanadam yapmak için, fotoğrafta yaptığımız büyük yamuk bir kardanadam, burnunda küçük havuç, gözlerinde kocaman iki tane kömür. Ben ön de oturmuşum, abim benim yanımda babamla annemde bizim arkamızda hepimizin yüzleri o kadar mutlu ve güzel ki, onlardan bana kalan güzel şeylerden biriydi bu çerçeve. Kafamı tekrar cama çevirdim gök yüzüne doğru, küçük bir uçak çarptı gözlerime tebessüm ettim. Dileğimi geçirdim sessizce.
-Ne olur beni gör artık Allahım, al beni yanına ne olur!
iyi ki doğdun Azem, sözlerinden sonra gözlerimin savaşına yenik düştüm, koca bir karanlığın uykusuna teslim oldum..
İlk olarak herkese merhaba, bir şeyler karalayıp yazmak benim için hep hobi olmuştu. Bu sıralar mental olarak kötü zamanlar geçiriyorum, buraya sadece kafamın meşguliyeti için geldim. Belki kimse görmez bu hikayemi belki sadece beş on kişilik bir çevremiz olur kim bilir. Beğenmek veya yorum yapmak size kalmış bunun için kimseye bir şeyler dayatmayacağım, şimdiden söz veriyorum. Sadece yalnız mıyım değil miyim bana onu haber verin olur mu. Sevgiyle kalın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|KAMÛS+۱۸|
General Fiction| |KAMÛS+۱۸| adlı kurguda; argo, şiddet ve yetişkin içerikli sahneler bulunmaktadır. | | ~ • ~ -" Size yemin ederim ki kimseye bir şey söylemeyeceğim. Lütfen! Çekilin." Korkuyordum lanet olasıca bu adamdan deli gibi korkuyordum. Mat deri ayakkabı...