|•DİEZ•|

1.1K 38 20
                                    

Alev alev yaktın kömürleşmiş hisleri
Dağıttın güneşinle bulutlaşan sisleri
Uzak illerden sana getirdiğim misleri
Veriyorum diye sürme mecbur değilsin

Alev alev yaktın kömürleşmiş hisleriDağıttın güneşinle bulutlaşan sisleriUzak illerden sana getirdiğim misleriVeriyorum diye sürme mecbur değilsin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Sabah'ın ilk ışıkları yüzüme yayılmaya
başlamıştı. Camdan esen soğuk rüzgâr tenimi teğet geçerek sürtünüyordu. Oysa içimde sönmek bilmeyen bir ateş vardı. Nefes aldıkça daha çok harlayan, yoğunluğuna yoğunluk ekleyen ihtiras. Ne yapmıştım ben? Nasıl böyle bir şeye izin verebilirdim ki, inanamıyordum kendime arabanın hızını daha çok arttırıp boş sokaklarda deli gibi gittim. Şu saatten sonra koy vermiştim her şeyi, kendimi kirlenmiş, kaybolmuş ve boktan hissediyordum. Cama yaslı olan kolumu dışarı çıkartıp rüzgârı hissetmek istedim. Elim radyoya gitti, herhangi bir ses vızıltısına ihtiyacım vardı. Beynimin içinden geçen bu boğuşmayı örtbas etmesi gereken aptal bir ses! Almanca derdimi anlatacak kadar biliyordum. Radyodaki sikik sesten bir bok anlamadığım için daha çok öfkeleniyordum. Telefonum cüzdanım yoktu. Orospu çocuğu! Gideceğim yerde beni bulması an meselesi, gözlerimin yorgunluğu midemin açlık hissi ve duşa girme ihtiyacından başka bir şey istemiyordum. Şu an arkamdaki piç herif hiç umurumda bile değildi. Hak etmişti o sikik bakışlarıyla öyle boktan şekilde bakması sonucu bunu hak etmişti! kızım sen doğru olanı yaptın. Radyo da çalmaya başlayan şarkının volümünü sonuna kadar yükselttim. Asfalttan yağ gibi kayan yolun keyfini ve manzaranın güzelliğine kitlenmeliydim.

      Tevrat'ın şirketinin adından başka bir yer bilmiyordum. On iki gündür burada olsam da her yere araba ile gittiğimiz için bilgim yoktu. Bu bilinmezlik beni korkutuyordu. Dostumun başka ülkede olması, tanıdığım bir kişinin bile olmaması geriyordu. Benzinciyi gördüğüm gibi aracı oraya doğru hareket ettirdim. Temizlik görevlilerin dışarıda küçük bir alanda durduklarını gördüm ve araçtan kendimi attım. " sorry i was going to ask for an address. How can I go to BERKEL Holding?" adamın bakışları rahatsız edecek türdendi. Tepeden tırnağa süzdükten sonra anlasmız bir surat ifadesine bürünüp yolu kısaca tarif etmişti. Daha fazla durmak istemedim ve hareketlerimi hızlandırdım. Araca geçtiğim gibi gaza yüklendim, Holding'in billboardlarla kaplı olan cephesi uzak mesafeden bile fark ediliyordu. Bu adamlar kimdi Allah'ım, Seyra nasıl bir adamı sevmişti? Başıma ne türden bir belaya sokmuştum. Hiçbir bok bilmiyordum. Valeye arabayı teslim edip resepsiyon kısmına giriş yaptım. Bir defa geldiğim yer olduğu için geçen ki görevli kadının olmasını istiyordum. Koridorun sonuna vardığımda şansın benden yana olduğunu görmek içimi ısıttı. Hızlı ve atik olmalıydım olabildiğince. -" Merhaba  Azem Hanım, bir sorun mu var saat daha çok erken çünkü" Seyra'nın sevdiği bir çalışandı Asuman, kahve içliğimiz ve hoş sohbetlerimizin olması bu samimiyetin bir göstergesiydi. Yorgun bir gülüşle-" Asuman, daha sonra anlatırım senden bir şey isteyeceğim buraya geldiğimi kimseye söylemeyeceksin tamam mı? özellikle Zahir Bey'e. Valeyi de sana bırakıyorum bana acil para gerekiyor fazla zamanım yok. Üç saate kadar havalimanında olmam lazım. Seyra'ya bu konudan bahsetmeyeceksin!" Canavar'ın ismini duyduktan sonra rengi atmıştı. Beni dinliyor gibi değildi, elleri titremeye başlamıştı. -" Yapamam  Azem Hanım, lütfen benden böyle bir şey istemeyin ne olur?" sikeceğim artık bu durumdan bunaldım! -" Seyra'ya kalp borcunu ödemek istiyorsan Asuman bunu yapacaksın duydun mu beni şimdi parayı ver çabuk hadi!"  Göz yaşları asılı kalmış benim komut vermemi bekliyor gibiydiler. Panikten eli ayağına dolanması sinir katsayımı daha çok çıkartıyordu. Cüzdanında çıkardığı banknotu uzattığı gibi çekip aldım ve arkamı dönerek koşacağım an.  -" Asuman sana son kez söylüyorum şu yüz ifadeni değiştir ve dediğimi yap!" hızlı adımlarla ilerleyip köşede bekleyen taksilerden birisine atladım, verdiğim otel isminden sonra saate baktığımda yedi olmuştu bile bu adamın her yerden önümü kesecek korkusu sarmıştı bedenimi. Neden böyle hissediyordum? Asuman'ın o korkunç hali beni de istemsizce etkilemişti. Allah'ım lütfen sağ salim evime gideyim bugün ne olur lütfen! Yirmi dakikalık araba yolculuğundan sonra otele gelmiştim. Odama girer girmez üstüme pantolon ve bir bluz geçirdim. Çıkardığım pasaport dışında yanıma bir şey almayacaktım. Yük istemiyordum çantamın içine yerleştirdiğim eşyalar dışından otelden ayrılıp tekrar taksiye bindim. Havalimanın yolunu tuttuğumuz an kalbimde bir sıkışma oldu nefesimi kesen ve yüzüme kadar çıkan ani sıcaklık, ön de oturan şoför halimi görünce arabayı sağa çekti. Ne söylediği şeyleri algılıyordum ne de etrafımı görebiliyordum. Adamın yüzüme vurduğu su ile sıçrayan bedenim bir an kendine gelir gibi oldu. Kolumdan tutup çıkardığı geniş alanda derin nefesler almaya çalışıyordum. Mide bulantım en son ne yediğimi bile hatırlatmıyordu. Adam halimden bir şeyler sezmiş gibi köşedeki marketten aldığı ıvırzıvırla elimi doldurdu. Aracın tekrar hareket etmesini ve acele olmasını istemiştim. Açlığın gram aklıma gelmemesi bu durumu tetikleyemezdi korkuyordum! Deli gibi korkuyordum! Jonas, Asuman bu insanlara bu adam ne yapmıştı? Bedenim zangır zangır titriyordu. Hakimiyeti kaybetmiştim tekrar ve tekrar. Varlığı da yokluğunda bunu bana nasıl yapardı? Bu olamazdı. Hayır bu olmaz, böyle sikik bir şeye izin veremem! Havalimanın giriş kısmını gördüğüm gibi arabayı durdurdum. İner inmez koştum. Kendimi güvende hissetmeliydim yoksa delirecektim lanet olası bu yerde! Bilet yerinde sıraya girdim on-on beş kişilik bir kuyruk ardından sıra bana gelmişti. Pasaportu mu gören adam gözleriyle bana ne anlatmak istiyordu? " What is the problem?" adamın aptal bakışları canımı sıkmaya başlamıştı. "-You can't buy tickets" Kafayı sıyırmama az kalmıştı neden bilet alamıyorum neden?! adamın acır gibi bakışları sinir katsayımı arşa çıkarmak için özel çaba sarf ediyor gibiydi. -" Üzgünüm, yardım edemem Azem Hanım, ilerdeki araç sizi bekliyor efendim." alık alık bakmaktan başka bir şey yapamıyordum bu olamazdı böyle sikik bir şey olamazdı! -" Siz benimle alay mı ediyorsunuz lan ha alay mı ediyorsunuz. Sikerim sizin yapacağınız işi kimsiniz lan kim? Bu insan kim? nasıl böyle bir şey olabilir?!" Güvenliklerin yanıma gelmesiyle yüksek tok bir ses yankı yaptı. -" Dokunmayın!" Bedenimi arkadaya doğru çevirmemle Jonas'la karşı karşıya geldik. Yanıma gelerek adamları eliyle geçiştirdi. -" Siz kimsiniz Jonas kim-si-niz? Söyle bana b-b-bu böyle bir şey n-nn-nasıl olabilir kriz geçireceğim artık!. Telefonu ver bana hemen!" Acıyarak bakan bir yüz daha, dayanamıyordum artık!  -"Aynı hatayı bir kez daha yapamam efendim üzgünüm, lütfen araca geçelim." yenilmeyeceğim bu orospu çocuğuna yenilmeyeceğim. -"Boğazımdan kan gelse bile susmam Jonas, anlıyor musun susmam! Bağırmamı istemiyorsan ver şu telefonu" Bana yardım etmek isteyip yardım edemediği için üzülen birisiydi Jonas. Arka cebinden çıkarıp verdiği telefonla Tevrat'ın ismini buldum kulağma götürürken tek dileğim telefonun çalma sesiydi. Olmayan şansımı da, bahtımı da sikeyim bir kez daha!

    Jonas'ın peşinden gidiyordum. Kabullenmış miydim yani? Bir çıkış yolum yok muydu!?. Ne bir güvenlik ne bir polis ne bir...

Göz yaşlarım tekrar ve tekrar özgürlük bayrağını çekti ve yollarına devam ettiler. Hiçbir şey de hükmüm yoktu. Vücudum bile benden bağımsız takılıyordu. Ellerimi canımı acı tadacak şekilde tenime sürttüm. Arabanın kolunu çevirip açan Jonas, geçmemi bekliyordu. Araca girer girmez kapı kapandı. Yanımdaydı! Kaçtığım canavar, pislik, bok herif yanı başımdaydı...

    Sürücü koltuğundaydı. Araca geçtiğim vakit gaza yüklendi. Jonas'ın olmaması beni bi' tık daha germişti. Beni öldürecekti kabullenmiştim artık bu yolun sonu yoktu. Benim hikayem diye bir şey olmayacaktı. "Azem, azem, azem" sokuk telaffuzuyla adımı seslenmesi neden içimde bir şeyleri harekete geçiriyordu böyle bir durumda bile vücudum rayından çıkmıştı! Cevap vermedim vermeyecektim! -" Kahkaha atarak gittiğin yollardan ağlayarak geri dönüyorsun Azem!" Bu adam bana ne demişti?" bacaklarım tekrar titremeye başladı. Sol kolum boydan boya tutuldu. Boynumun kasılması da işin içine girince kitlenip kalmıştım bulunduğum kafeste! Seyra dan nefret ediyordum! Onun böyle bir seçim yapmasından iğreniyordum. Aşk böyle bir şey miydi? Göz görmüyor muydu gerçekten hiçbir şeyi? Arabanın içinde sadece hıçkırık sesim duyuluyordu. Kontrol elden çıkalı çok olmuştu. Bu saatten sonra yaşamanın bir anlamı var mıydı? Dirseğimi yasladığım camdan başımı çevirdim, gördüğüm yansımadan varlık olan mahlukatın keskin çenesini izledim. Dişlerini sıkması, boynundaki damarların şişip kızarması dışında iyi görünüyordu. O bir acımasız piçti! Sinirlenmeye hakkı var mıydı gerçekten? Ben ne yapmıştım yanlış olan neyi yapmıştım ki Allah'ım! -" Ağlama!" kahkaha atmaya başlamamla başını bana çevirdi. -" Ne çektik sizi gibiler yüzünden, ağlama öyle mi ağlama! Ağlatan, psikolojik şiddet gösteren, oradan oraya savuran kim söylesene kim ha!?"

Açlık, yorgunluk, çaresizlik, tükenmişlik sardı dört bir yanımı. Umudun toz tanesi kadar bile yoktu. Mecburiyet hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı...

Süratle gittiğimiz yolda nefes alışverişlerimizden başka bir şey duyulmuyordu. Ondan tarafa bakmak, yüzünü görmek istemiyordum. Islak kıyafetleriyle oturan canavar çalan telefon sesiyle torpidoya uzandı.  -"Sag es" (Söyle) tıslarcasına çıkardığı sesten nasibimi alıyordum. Adamın her şeyi beni irrite etmeye yetiyordu.  -"Ich bin auf dem Weg ich komme" (Yoldayım. Geliyorum) telefonu kapatır kapatmaz arka koltuğa fırlattı. Arabanın hız göstergesi her an daha fazla artıyordu. Tek dayanağım olan emniyet kemerine tutundum. Ağzımı açıp bir şey söylemeye cesaret edemiyordum. Keskin virajlardan geçtiğimiz yirmi beş dakikalık yolun sonuna gelmiştik. -" Ben gelene kadar arabadan dışarı çıkmayacaksın!" cevap bekleyen kalın tok sesine karşı sadece başımı salladım. -" Yüzüme bak" emir verdiği yetmiyormuş gibi vurgulu konuşması zoruma gidiyordu. Boyun eğmek istemiyordum kendime azıcık saygım varsa buna izin veremezdim. Başımı cama doğru çevirip koltuğa yaslandım ve karşıdaki evi inceledim. Çepeçevre saran demirler evi adeta abluka altına almıştı. Kapının açılmasıyla içerisi gözler önüne serildi. Yeşilliklerin yüzlerce tonu, evin görünüşünü büyülüyordu. Rengârenk çiçeklerin, renkli heykellerin bulunduğu güzel bir bahçeydi. Arabanın kapısı kırılırcasına kapanmasıyla olduğum yerden sıçradım. Ön camdan geçip giden canavarın sırtını izledim. Islak gömlek tüm vücut hatlarına yapışmıştı gerilen kaslarından bunu görmek kolaydı. Kısa süre içinde gözden kayboldu başımı yasladığım yerden kaldırdım. Vücudumun tutulmasına karşı hareket etmeye çalıştım. Uzun süren dakikaların sonunda ne gelen vardı ne giden bu süre zarfında tuvalet ihtiyacım gelmişti, daha fazla dayanamayıp araçtan çıktım. Hızlı adımlarla canavara görünmeden işimi halledebilirdim. Açık olan kapıdan içeriye yavaşça adımlarımı ilerlettim canavarın sesi duyuluyordu ona gözükmeden nasıl ilerleyebilirdim bilmiyorum. Karşıdaki merdivene ses çıkarmadan ilerledim attığım küçük adımlarla sağ taraftaki koridora girdim. Birkaç kapıdan içeriye girmeme rağmen lavaboyu bulamamıştım. Kasıklarım ağrımaya başlamıştı son bir kapıyı daha açmaya çalıştığımda lavaboyu bulmuştum. İçeri girip ihtiyacımı hallettikten sonra kendimi dışarı attım ve geldiğim yolu atik ve hızlı adımlarla ilerlettim. Merdivenin son basamağına geldiğim an bir çığlık sesi tüm evi inletti. -Mutter!" Sesin geldiği yöne doğru başımı çevirdiğimde görmemem gereken en son kişiyi gördüm. Yumruk yaptığı iki eliyle kaskatı duruyordu. Gözlerinden çıkan şimşeklere an be an şahit oldum. Boynundan kulaklarına kadar kıpkırmızıydı, şakaklarından atan damarı görebiliyordum geriye doğru adım atacakken bacağımı saran kollarla engellenmiştim. Duyduğum o kelime ile boşluğa düştüm. -" Anne!"

Gidişat hakkında olumlu olumsuz düşüncelerinizi bekliyorum. 🥂

 |KAMÛS+۱۸|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin