Arkadaşlar bu bölüm büyük ihtimalle 15 tatil boyunca atabileceğim son bölümdü. Bölümün başında biraz kendimi anlatmak istedim. Kendimi en iyi kompozisyonlarımla anlatabildiğimi düşünüyorum. Umarım beğenirsiniz...
Bir varlığın bir yokluğu olurmuş hep, neye elimi atsam kurutuyorum şu günlerde!
İşte tam bu zamanlarda geçmişin zararlı ağına düşmemek için ben, eski hatıralarla karşılaşmamak adına yolumu değiştirip duruyorum... Bu anda yaşamak, bu ana sahip olmak için hep kazanacak kâğıtlarla oturuyorum masaya. Ama inadına manasız yaşanmışlıklar gelip oturuyor karşıma...
Yeniliyorum...
En sevimli, en huzurlu bir anıma sığınıp nefes almak istiyorum... Çat yanlışlıkların sihirli değneği gelip dokunuveriyor omzuma bu kez.
Ne olacak benim halim!
Ruhumun terlerini silecek mendil bırakmadım evde. Sebepsiz ağrılarım geçmek bilmiyor. Hep eksik, hep yarım bir yanım... Tamamlanamıyorum! Bakmayın gülüp hayatı şakaya bulaştırdığıma, aslında karanlığımda kayboluyorum. Bahara, yaza inat hep kış var içimde. Ben aslında donuyorum... Bazen sonu olmayacak sevinçlere bir umut aralayıveriyorum kapılarımı. Kapı açılıyor ama nafile, ne gelen kalıyor, ne giden dönüyor. Bunalıyorum...
Çarpılan, bölünen hayatlardan geriye kalan yaşanmışlıkların şaşkınlığı, yapayalnız odada başım iki avucumun arasında...
Böyle işte bir varlığın bir yokluğu oluyor bazen...
Tesadüfler... Rastlantılar da oluyor. Ve beklenmeyen anlar...
Bir anda ne olduğunu bile anlayamadan olayların içinde buluyoruz kendimizi. Biz hayatımızla savaşmaya çalışırken, bizi karanlığımız da boğmaya başlıyor. Biz kurtulmaya çalışırken bilmediğimiz yollar çıkıyor karşımıza. Tek seçeneğimiz yollardan birisini seçmektir. Peki ya çıkmaz yolu seçtiysek?
-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-
Duyduğum soy isimle bunun sadece bir tesadüf olmasını istedim. Karan... Karan... Ortaklarımdan Ahmet Bey'in soy ismi değil miydi? Umarım sadece tesadüftü. Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak gülümsedim. Ona bir adım yaklaştım ve elini sıkarak,
''Mayıs, Mayıs Uyar'' dedim. Bir süre böyle kaldıktan sonra elimi çektim.
''Sen teşekkür etmeyi bilir miydin?'' diyerek pis pis sırıtmaya başladı. Ben ise ona bir adım daha yaklaşarak,
''Hak edene etmesini biliyorum.'' Cevap vermesini beklemeden, arabama bindim. Daha çok işim vardı. Güneş; karanlığın ortasına kızıllığını vurarak, yüzünü göstermeye başlamıştı. Eve geldim ve kahvaltı sofrası hazırlamaya başladım. Bu kadar olay beni yormuştu. Kahvaltı sofrasını hazırladıktan sonra, radyodan bir şarkı açıp sandalyeme oturdum. Tam yemeye başlayacaktım ki kapı çaldı. Kim gelmiş olabilirdi ki bu saatte? Kapıyı açtığımda yüzümde sıcak bir gülümseme hemen yerini almıştı.
''Hoş geldin Arya''
''Hoş bulduk canım''
''İçeri gelsene!'' Bir adım geri çekildim. İçeri geçtikten sonra montunu çıkarıp, kapının yanında duran askılığa astı.
''Ben de kahvaltı yapacaktım, gel beraber yapalım.''
''Tamam''
Arya'ya da bir bardak çıkarıp, çay doldurdum.
''Neden bu saatte geldiğimi sormayacak mısın?''
''Neden sorayım ki? En yakın arkadaşım değil misin, istediğin zaman gelebilirsin.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mayıs Sineği
Teen FictionSevgisiz büyüyen İKİ BEDEN , Birbirine zıt İKİ İNSAN , Ama , Birbirini tamamlayan İKİ HAYAT , Ve Sonu bekleyen İKİ KALP... ---Aşkın mutsuz sonunu değil, mutsuz sonun küllerinden doğan aşkı anlatır---