SP| 3.BÖLÜM

184 58 183
                                    

Bazen hiç tanımadığınız bir adam gelir ve bir kaç cümlesiyle zorluklarla kurduğunuz zırhınızı yıkar geçer, burnunuzdan içeri giren kokusu bir sis zehri olur zihninize dolardı.

Benim zihnimin zırhını yıkmak basitti ve bunu başarırsanız içeri kolayca sızabilirdiniz. Duvarlarım yoktu. Hiç bir zaman duvar örmekle uğraşmamıştım. Çünkü biliyordum; camımı her defasında tuzla buz eden eller duvarlarımı yıkmakta da zorlanmazdı.

Yine de teslim olmak bu kadar kolay olmamalıydı.

Dolaptaki dosyaları çıkarıp masanın üzerine koyduktan sonra bir yandan sandalyeye otururken diğer yandan bilgisayarı açtım. Bir yanım bu kadar kolay bir şekilde burada olmamı başka nedenlere bağlamaya çalışırken, diğer yanım Çakır'ın beni burada istememesinde takılı kalmıştı. Muhtemelen biri ona 'gözün kızın üzerinde olsun' tarzı bir emir vermiş olmalıydı. Ve dışarıdan güçsüz, heyecan arayışı için kendini tehlikeye attığına inandığı bir kıza bakıcılık yapmak düşününce çokta hoş durmuyordu. Yine de hiç tanımadığı bir insana karşı bu tavrı çok saçmaydı. Ama şuan da dikkatimi vermem gereken daha önemli konular vardı.

Bilgisayarda önümde duran tek dosyaya girdiğimde bir dosyanın içinde birden fazla alt dosya olduğunu fark ettim. Hepsinin isimlerini teker teker okudum. Benim beklediğimin aksine sadece dolandırıcılık üzerine yürümüyordu burası. Dünya üzerinde görüp görebileceğiniz her türlü kötülüğün ana merkezi gibi bir yerdi. Her bir kötülüğe bir bölüm ayrılmış ve çalışanlar belli gruplar halinde o bölümlere dağıtılmıştı. Birde normal bir şirket gibi görünebilmek için sahte açılan bölümler vardı. Onları es geçip dolandırıcılık için kurulan dosyayı açtım. Çalışan isimleri, dolandırılan şirketler ve kişiler, elde edilen tutarlardan oluşan üç ayrı dosyadan çalışanlar kısmına girdim. Görmeyi beklediğim şey tam olarak buydu.

Fırat Harvey ❌
Helin Harvey ❌

Alt alta yazılan isimlerinin yanında kırmızı birer çarpı duruyordu. İsimlerinin olduğu dosyaya girdiğimde dolandırdıkları isimleri okumadan hızla aşağıya kaydırdım ta ki gözlerim en altta baskın siyahla yazılmış bir isim de takılı kalana kadar. Bergüzar Dağderen.

Kendi iplerini tutan insanı da dolandırmışlardı. Ben sadece şirketten kaçtıkları için öldüklerini sanıyordum. Oysa onlar dolandırdıkları insandan kaçmaya çalışırken bulanmışlardı ölüme. Ne aşağalayıcı bir ölüm şekli diye düşündüm bir an nerede olduğumu ve ne yaptığımı unutarak. Daha kötüsünün başıma gelmeyeceğini kim bilebilirdi ki?

İsmimin yazılıp yazılmadığını öğrenmek için geriye dönerek ilk girdiğim dosyaya geldim ve yukarıdaki arama kısmına adımı yazdım.

Milan Harv.... Sildim. Milan Ertem.

'Borç Tahsili' isimli bir dosyada yazılıydı ismim. Dosyaya çift tıklayıp çalışanlar kısmına girdiğimde tahmin ettiğim gibi Çakır'ın yanına verilmiştim ama tahmin etmediğim bir şey daha vardı ve bu gözlerimin kocaman açılmasına sebep olmuştu. Çakır Dağderen.

'Benim içine doğduğum hayata sen heyecan arayışı için girmeye kalkıyorsun.'

Söylediği cümle kafamın içinde yankılanırken tam olarak baş düşmanımın yanına düşebilmemi sağlayan şansıma sertçe vurduğum ellerimle alkış tutuyordum. Gerçekten şans mıydı bu? İşimi kolaylaştırır mıydı? Yoksa tam olarak düştüğüm şey gözlerinde ki kömür müydü, yanacağını ya da söneceğini asla bilemeyeceğim.

Kendi isteğimle girdiğim çukurdan yanmadan çıkabilir miydim?

Çok soru soruyordum. Oysa küçükken annem beni tezgaha oturtup yemek yapmaya başladığında dikkatlice onu izler sonra neyi nasıl niye yaptığını kendi kafamda anlamlandırmaya çalışırdım. Beyaz boncukları neden tencereye koyup üzerine su ekliyor ve sonra bu boncuklar nasıl pilava dönüşüyordu. Bir zaman sonra annem bunu fark etti. 'Bir şeyi merak ettiğin zaman sormalısın tatlım' demişti. 'Öğrenmenin en kolay yolu sorgulamaktır'

SİYAH PETUNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin